
27 Mayıs: Darbelerin anası
HALİL TURHANLI/ DP’nin Amerikancı olduğu, Türkiye’yi emperyalizme bağımlı hâle getirdiği, gerici feodal kesimlere ödünler verdiği hep dile getirilmiştir. Oysa tıpkı onar yıl arayla gerçekleşecek diğer darbeler gibi 27 Mayıs da dış destekliydi, özellikle de Amerika’dan onay almıştı.
Cumhuriyet tarihinde askerî darbelerin ilk halkası olan 27 Mayıs 1960, solun neredeyse tamamı açısından olumlu bir anlam ifade eder. Açıkçası, sol, 27 Mayıs’ı sever, “ilerici darbe” olarak niteler. Hattâ daha da ileri gider, “devrim” olduğunda ısrar eder.
Bu yanılgı solun Kemalizm’e bakışından, orduyu ileri bir güç olarak görmesinden kaynaklanır. Sola uzun süre musallat olan (ve bazı kesimlerinde etkisi halen süren) bu yanlışa göre Kemalizm’in altın yılları Mustafa Kemal’in ölümüyle geride kalmış olsa da tek parti yılları da devrimlerin korunduğu dönemdir. DP ise Kemalist devrimlere ihanet etmiş, gericiliği egemen kılmıştır. İşte, “ilerici ordu”, “zinde güçler” 27 Mayıs’ta bu karşı devrimci gidişe dur demişlerdi. (Oysa darbecilerin siyasal alandaki destekçisi CHP gibi DP de köken olarak Kemalist ve hattâ İttihatçıydı, ama şimdilik konumuz bu değil.)
Solun bir kesimini bu kadarı da kesmemişti. 27 Mayıs’ın yarım kaldığını düşündükleri için Talat Aydemir cuntasının 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963’teki darbe girişimlerini heyecanla ve hararetle desteklediler. Örneğin, Hikmet Kıvılcımlı 27 Mayıs ile “Kuvayı Milliyecilik ruhu”nun canlandığını düşünmüş ve darbeyi alkışlamıştı, ama sonradan yarım kaldığını ileri sürerek tamamlanmasında Talat Aydemir cuntasına umut bağlamıştı.
Bir dizi fahiş hatayla malul bu bakış açısı solun yakasını ilerideki yıllarda da bırakmadı. O kadar ki, 1960’ların sonlarından 9 Mart 1971 gecesi geç saatlere değin hep yeni bir “ilerici darbe”, ordunun yapacağı yeni bir müdahale beklentisine neden oldu. Gelgelelim, bu hayli heyecanlı bekleyiş yüksek kademedeki komutanlar son anda fikir değiştirerek öteki vagona atladıkları için düşkırıklığıyla sonuçlandı.
DP’nin Amerikancı olduğu, Türkiye’yi emperyalizme bağımlı hâle getirdiği, gerici feodal kesimlere ödünler verdiği hep dile getirilmiştir. Oysa tıpkı onar yıl arayla gerçekleşecek diğer darbeler gibi 27 Mayıs da dış destekliydi, özellikle de Amerika’dan onay almıştı ve solun “anti-emperyalist ulusal güç” olarak alkışladığı darbeci subaylardan bir kısmı Amerika’da kontrgerilla eğitimi görmüşler, döndükten sonra orada öğrendikleri özel harp tekniklerini genç subaylara da öğretmişlerdi. Darbeden bir süre sonra Özel Harp Dairesi’nin başına da Amerika’da böyle bir eğitimden geçmiş darbeye katılmış subaylardan biri atanmıştı.
Ayrıca, 27 Mayıs darbecileri, darbe sabahı radyodan yayınladıkları ilk bildiride NATO ve CENTO’ya bağlılıklarını ilan ederek Türkiye’nin ABD liderliğindeki kamptaki yerini koruyacağını duyurmuşlardı.
Tek parti döneminde Milli Şef’in CHP’si de kapitalist sistemin içinde ve ona bağımlıydı. 1940’ların sonlarında Truman Doktrini uyarınca dağıtılan Marshall yardımlarından nemalanmıştı.
1961 Anayasası dünyadaki konjonktürün de etkisiyle işçi sınıfına belirli sınırlar içinde örgütlenme hakkını tanıdı. Bu örgütlenmenin sarı sendikacılığın çizgileri dışına taşmaması isteniyordu. Yeni iş yasaları işçi sınıfını, emek hareketini denetim altında tutmayı amaçlıyordu. Ama öyle olmadı. İzleyen dönemde, özellikle 1960’ların ikinci yarısında işçi hareketi yaygınlaştı ve yükseldi, 16-17 Haziran’da doruğuna erişti.
27 Mayıs darbesi sermayeye işçi sınıfına tanıdığı sınırlı haklarla kıyaslanmayacak imkânlar tanıdı. Darbeciler bu imkânlardan kendilerini de yoksun bırakmadılar. Darbenin ardından Milli Birlik Komitesi’nin çıkardığı 205 sayılı yasayla kurulan OYAK orduya iktisadi alanda da etkinlik kazandırdı, bir sermaye grubu hâline getirdi. Militarizm bu alanda da çok önemli bir güç kazandı. Askerler ayrıcalıklı konumlarını pekiştirdiler. (Milli Güvenlik Kurulu’nun da bu darbenin sonucu olduğunu unutmayalım.)
DP’nin öncelikle tarımı (ve ticaret burjuvazisini) desteklemesi sanayi burjuvazinin yeterince gelişmesini engellemişti. Darbe bunun yarattığı tıkanmanın aşılmasını sağladı, tekelci burjuvazinin gelişmesinin yolunu açtı. İlerideki yıllarda burjuvazinin bu kesimi iktisadi egemenliği ele geçirdi, diğer kesimleri geride bıraktı. Darbe sonrası alınan kararlarla uluslararası kapitalist sistemle bağlar kuvvetlendi. Devletin kurucu gücü ordu, devleti tekelci gelişme için yeniden örgütledi, gerekli düzenlemeleri yaptı.
27 Mayıs darbesinin ve izleyen dönemin azınlıklar açısından da ağır sonuçları oldu. Rumlar Yunanistan’a göçe zorlandılar. Darbecilerin ilk işlerinden biri de Kürtler üzerinde yoğun baskı uygulanmasıydı. Milli Birlik Komitesi, Kürt aşiret reislerini, şeyhleri Sivas’ta bir kampta topladı. 1960-65 yılları arasında birçok Kürt ailesi Batı’daki illere sürgün edildiler. Kürtçe köy adları değiştirildi. Yeni “medenileştirme” projeleri hayata geçirildi. Ailelerinden koparılan Kürt çocukları bölgelerde acilen yapılan yatılı okullarda sistemli bir asimilasyona tabi tutuldular.