Salı , 2 Haziran 2015
Anasayfa » Her Taraf » Filmlerde bir hayaleti aramak: 12 Eylül
Filmlerde bir hayaleti aramak: 12 Eylül

Filmlerde bir hayaleti aramak: 12 Eylül

KAHRAMAN ÇAYIRLI*/ Netekim geçtiğimiz gün gerçekleşen bir fiziki beden göçü bu hayaleti ne kadar ortadan kaldırabilir, bu tuhaf, kesif sisi ne ölçüde dağıtabilir; güzel rüyalar görmek istiyor insan.

 

 

1986 yılından itibaren muhtelif yönetmenlerin çektiği bazı filmler, Türk Sineması’nın geri kalanından bir şekilde ayrışıyor: Şerif Gören’in Sen Türkülerini Söyle (1986), Zeki Ökten’in Ses (1986), Zeki Alasya’nın Dikenli Yol (1986), Sinan Çetin’in Prenses (1986) ve Gökyüzü (1986 ), Zülfü Livaneli’nin Sis (1989), Tunç Başaran’ın Uçurtmayı Vurmasınlar (1989), Memduh Ün’ün Bütün Kapılar Kapalıydı (1990), İsmail Güneş’in Gülün Bittiği Yer (1999) ve Atıf Yılmaz’ın Eylül Fırtınası (1999)… 12 Eylül Sineması diyebileceğimiz bir kategoride biraraya gelen bu filmlerin, 12 Eylül ortamını ne ölçüde betimleyebildikleri, temanın sinematografik unsurlarla ne ölçüde güçlenebildiği elbette tartışılır. Nitelikli bir 12 Eylül filminin nasıl olması gerektiği de.

 

Şerif Gören’in Sen Türkülerini Söyle’sinde, yedi sene hapis yattıktan sonra sırtında çantası mahallesine geri dönen Hayri’nin (Kadir İnanır) öyküsü anlatılır ilkin. Filmin ikinci yarısında Hayri ile Sibel’in (Sibel Turnagöl) duygusal ilişkisinin içinde buluruz kendimizi. Hayri’nin geçmişine yapılan beş geri dönüş bağlantısız kalır, yalnızca hapishane gibi bir yerde Hayri’nin gözü bağlı götürüldüğüne işaret eder. Film, 12 Eylül’ün Hayri’ye etkilerini, Hayri’nin tutumlarının nasıl değiştiğini anlamamıza pek fırsat vermez aslında. Eski arkadaşlarının düzene ayak uydurması, Hayri’nin giderek artan yalnızlığı havada kalır.

 

Zeki Ökten’in Ses’i, 12 Eylül’ün birey üzerindeki etkilerini incelemekten ziyade Ege Bölgesi’ndeki güzel bir tatil kasabasının doğal güzelliklerini kaydetmeyi amaçlar sanki. Tarık (Tarık Akan), altı yıl hapis yatmış ve elinde bavulu Bodrum’un şirin bir köyüne gelmiştir. Yine karakterin geçmişi, kişisel özellikleri, psikolojik değişimi hakkında film boyunca pek bir şey öğrenemeyiz. Sen Türkülerini Söyle’de olduğu gibi, film bir süre sonra Tarık ile Selmin’in (Nur Sürer) romantizmini merkezine alır.

 

Zeki Alasya’nın filmi olan Dikenli Yol, geriye dönüşler konusunda görece daha başarılıdır. Bu geri dönüşler sayesinde Hüseyin’in (Kadir İnanır) ve ablasının (Hülya Koçyiğit) geçmişleri hakkında somut bilgiler edinebiliriz. Filmin sonuna dek abisine karşı öfkeli tavrı bir anda yerini sevecenliğe bırakıyor, bu U dönüşü, tartışmaya açık kalır.

 

GÖKYÜZÜNÜ SARAN PARMAKLIKLAR

 

Sinan Çetin’in 12 Eylül üzerine Prenses ve Gökyüzü olmak üzere iki filmi mevcut: İki film de, yönetmenin siyasi görüşünden fazlasıyla etkilenmiş; karşımıza çıkan kötü diyalogların yanı sıra, sol ve sağ ideolojiyi benimseyen iki insan grubu kalıplarla tasvir edilir. Mesela Prenses’te solcular, cesur laflar eden ama işe gelince kendilerinden bile korkan, insanları kendi amaçları doğrultusunda kullanan, çıkarcı; sağcılarsa, yaşamaktan güzel hiçbir şey olmadığını kendilerine düstur edinen, düşünmeye, ideallere gerek duymayan, maneviyata değer vermeyen insanlar olarak çizilir. Bu çok karikatürize, çok karton. Prenses’in, tel örgülerin ardından yapılan çekimlerle, “kapatılma”, “özgürlüğün bireyin elinden alınması” gibi hisleri izleyicisine aktarabilmesi, filmin olumlu yönlerinden. Gökyüzü ise olay örgüsünü “film içinde film” mantığıyla kurması bakımından ilginç bir deneme esasında.

 

Zülfü Livaneli’nin yönetmen koltuğunda oturduğu Sis, öyküsünü 1960 yılından başlatarak, karakterlerin, olayların ve toplumsal koşulların geçmişini aktarması bakımından anlamlı ve bu doğrultuda 1978 yılına geldiğimizde iki Türkiye arasındaki farkı izleyici daha net okuyabilir. 12 Eylül öncesi terörü, anarşiyi, kimin kimi öldürdüğünün belli olmadığı karmaşayı gerçekçi bir üslupla yansıttığı için Sis’in, iyi bir 12 Eylül filmi denemesi olduğunu düşünüyorum. Başarılı görüntü yönetmeni Jürgen Jürges’in sade fakat etkili çerçeveleri, görsel dili de filmin güzel bir diğer yönü.

 

Tunç Başaran’ın filmografisinde bir kırılma noktası olan Uçurtmayı Vurmasınlar, 12 Eylül’ün acı dolu günlerine küçük bir çocuğun gözlerinden bakar. Yönetmen, bilinçli olarak sinematografik elemanları, izleyiciyi kapatmak için kullanır. Film süresince gökyüzünü izlediğimiz sahnelerde bile, içeride olduğumuz hatırlatılır, yüksek, aşılmaz duvarlar, demir parmaklıklar çerçeveyi gökyüzünden daha çok kaplar, sarar. Uçurtmayı Vurmasınlar, “içeri”nin filmidir, çünkü öykünün ana mekânı hapishanedir. Hapishane semptomatik olarak “kapalılığı”, “içerisini”, “dışarı çıkamamayı” sembolize eden bir mekândır açık ki (Suner: 187). Karakterlerin kendilerini koğuşta hissetmeyebilecekleri tek yer olan avluda bile, Başaran, kamerayı kalın dikey demirler arkasına yerleştirerek kapatılma temasının altını çizer hep. Hattâ avlunun merdivenlerini ve merdivenin kenarındaki tutunmalık demirleri de aynı amaç için kullanır. Mizansen (mise-en-scene) açısından avlu, sadelikle anlamlandırılabilir. Kadın gardiyan veya müdür çerçevenin genellikle üst kısmında: Denetleyici, iktidar, otorite, yüksek bir konumda; hâkim. Koğuştaki kadınlarsa çerçevenin alt kısmında: Boyun eğmişlik, kırılganlık; güçsüzlük. Kadınlar, her an çerçeveden çıkma/ düşme tehlikesiyle karşı karşıyadırlar; ezikliğin, sistemin ağırlığı altında ezilmenin, otoriteye tabi olmanın figürüdürler.

 

GÜZEL RÜYALAR GÖRMEK İSTİYOR İNSAN

 

Memduh Ün’ün çektiği Bütün Kapılar Kapalıydı, altı yıldır içeride olan Nil’in (Aslı Altan) hapisten çıkmasıyla başlar. Nil’in günlük yaşama uyum sağlayamaması ve peyderpey ruh sağlığını kaybetmesini izleriz. Değişen sosyolojik şartların bireye neler yaptığı, bireyi nasıl dönüştürdüğü, psikolojik ve toplumsal boyutlarıyla birlikte irdelenmeli. Bu konuda diğer filmler gibi Bütün Kapılar Kapalıydı da zayıf kalıyor maalesef.

 

İsmail Güneş’in filmi Gülün Bittiği Yer, iddialı bir yazıyla başlasa da (“Sakın şaşırmayın kendinizi göreceksiniz”) tüm öykü, genç adamın (Tolga Tibet) yaşadığı işkencelere yapılan geri dönüşler üzerine kurulur. Genç adamın acı çekmesini, sayıklamadan uyuyamadığını izleriz sürekli. Peki, bu genç adam eskiden nasıl yaşardı? Genç kız (Yağmur Kaşifoğlu) ile nikâhlandıkları sahne dışında işkence öncesine dair çok veri bulunmaz.

 

Filmografisinde her türden film barındıran Atıf Yılmaz’ın Eylül Fırtınası, Habib Bektaş’ın Gölge Kokusu adlı edebiyat eserinin uyarlaması. Türkiye’nin en kritik dönemine, bir askerî darbeye bir çocuğun, Metin’in (Kutay Özcan) gözünden bakan sıcak bir film, Eylül Fırtınası. Metin’in bağıra bağıra söylediği tekerleme, aslında otoriteye, mevcut düzene baş kaldırışıdır. Yılmaz, bu filmde izleyicinin özdeşleşme duygularıyla oynar. Kamera, adanın doğal güzelliklerine çevrildiğinde ya da sünnet düğünü, Metin’in ilk aşkı gibi bölümlerde film, naif bir havaya bürünürken, zaten yetersiz olan filmin siyasi niteliği adeta toz olup havaya uçuyor…

 

12 Eylül Sineması’nın çetelesini tutmayı şimdilik burada bırakalım, 2000’li yıllarda Türk Sineması’nda 12 Eylül’le dolaylı olarak ya da bir kısmı doğrudan ilintili, daha nitelikli filmler yapıldı, daha iyilerini de izleyeceğiz muhakkak. Ömer Uğur’un yönettiği Eve Dönüş’ün (2006) iyi bir 12 Eylül filmi olduğunu düşünüyorum. 12 Eylül, bir hayalet gibi yıllarca her yerdeydi aslında. Ağzımızdan bir anda fırlayıveren bir “ama”da, bir bağlaçta hattâ. Netekim geçtiğimiz gün gerçekleşen bir fiziki beden göçü bu hayaleti ne kadar ortadan kaldırabilir, bu tuhaf, kesif sisi ne ölçüde dağıtabilir, güzel rüyalar görmek istiyor insan. Kenan Evren Bulvarı’ndan geçerek, Kenan Evren İlköğretim Okulu’nda okuyarak, Kenan Evren Parkı’nda oynayarak bu güzel rüyaları görmek mümkün değil. Yine de yetmez ama evet…

 

KAYNAKÇA

 

Murat Belge, “12 Eylül Filmi Henüz Yapılmadı”, Beyazperde (12 Eylül Filmleri Özel Eki)

 

Asuman Suner, “1990’lar Türk Sinemasında Taşra Görüntüleri: Masumiyet’te Döngü, Kapatılmışlık, Klostrofobi ve İroni”, Toplum ve Bilim (Bahar, 2002)

 

*Şair- Yazar       

 

[email protected]

 

*

Not:

 

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

 

http://arsiv.taraf.com.tr

Etiketler: