
İmanın mizahla imtihanı: Meseleyi kaynağında incelemek!
MURAT UTKUCU- GECİKMİŞ YAZILAR/ Eskisinde mizah mentol etkisi yaratıyor, ferahlatıyordu. Bugün ona da izin yok. Rejimin sahipleri için mizah, günah demek. O yüzden beceremiyorlar ya. Ne tuhaf ki bizzat kendileri mizahi figürden –günahtan– farksız. Lakin bizim gülecek hâlimiz yok. Hayat devam ediyor.
- Sabah akşam inanca saygı emreden İdeolojik bir aygıt başımızda boza pişirmeye devam ediyor. Kendine karşı olanı, hakaret kavramı üzerinden boğan bir Sünni Makine! Bütün tartışma farklı inanç okumalarından kaynaklı sanki. Herkes böyle görmek istiyor. Kimsenin sorunun kökenine baktığı yok. Mesele peygamber suretinin çizilmesi, Reel İslam’ın tarihsel olarak ötekine hayat hakkı tanımayan tavrı! Kendini mutlak doğru olarak tanımlamanın meşruiyeti üzerinden ötekinin eleştirel fikrine karşı tahammülsüzlük. Sadece fikre değil her türlü öteki inanca da! İnsanları Müslim-gayrimüslim olarak bölen bir dinsel algıdan söz ediyoruz. Bu algıyı Asr-ı Saadet dönemine götürmek mümkün. Ortaokulda zorunlu din dersi kitaplarını açın ve Mekke’nin Müslümanlarca işgaline göz atın. Muzaffer ordu gelir, içinde putların bulunduğu Kâbe’ye girer ve bütün putları kırıp atar. Böylece işgal, ideolojik olarak tamamlanmış olur. Peki, putlar ne için oradadır? Süs için değil tabii! Mekkeli müşrik olarak lanetlenen aslında pagan dinine mensup bir halkın inanç sembolleri olarak durmaktadırlar. İslam tebliğ edilmeden çok önce o semboller oraya konmuştur. Sonra, İslam, o mabedin aslında kendisine ait olduğunu iddia etmiş; yani pagan dininin anlatısını sahiplenmiş ve Kâbe’ye el koymuştur. İyi ama hani bütün dinlere saygı esastı? Hani dinde zorlama yoktu? Mekke’nin pagan halkı istisnasız gönüllü olarak mı İslamiyet’i seçti acaba? Peygamberin çok sevdiği amcası Ebu Talip’in İslam’ı benimsemediğini biliyoruz. Peki, diğer paganlar? Hepsi mi irşat oluverdi bir gecede? O putlar, temsil ettikleri şeyden bağımsız olarak inanç sembolü olmaları hasebiyle saygıyı hak etmiyorlar mıydı? Oysa aynı ortaokul din kitabında uzun uzun ilk Müslümanlara inançları için reva görülen zulümden bahsediliyor değil mi? Asr-ı Saadet’ten Kur’an’a geçelim ve Enbiya Suresi’ne bakalım: 57 ile 68. ayetler, İbrahim Peygamber’in pagan mabedindeki putları ders niyetine nasıl kırdığını anlatır. İlginç olan, ayetin anlatımına göre paganların bu olayı zalimlik olarak nitelendirmeleri. Bir başka dinin kutsalını kendi inancını anlatmak için kırmak sahiden ilginç bir tebliğ yolu! Dünyada, Mekke dışında başka inançlara yasaklanmış bir şehir var mı acaba? Şunu söyleyen çok sayıda müfessir var: Ayet ve olayları tarihselliği içinde anlamak, eylemi dönemine göre okumak gerekir. O gün mümkün olan, bugün hak ihlali olabilir. Makul bir açıklama ama İslam Âlemi’nde kimsenin bu tarihselliği umursadığı yok. Bu nedenle din adına işlenen bütün suçlar ’ama’lı cümleler üzerinden aklanmıyor mu? Dinde zorlama varsa ve başkasının fikri katledilmesine cevaz veriyorsa sebebi kaynağın kendisi değil mi? Değilse tüm bu olup bitenin açıklanmaya ihtiyacı yok mu?
- Hebdo Katliamı’ndan hemen sonra Kürt Hizbullah partisi Hüdapar Diyarbakır’da miting düzenledi. Peygambere Saygı temalı mitingde, katliam mağduru dergi, Allah adına lanetlenirken bir konuşmacı hızını alamayıp peygambere uzanan dilleri keseceğini söylüyordu. Yüz bin kişilik gövde gösterisinde şahsen iki pankart dikkati çekti: Biri “Peygambere hakaret ifade özgürlüğü değildir” diğeri ise “Biji Hizbullah”. İfade özgürlüğünü Kürt Hizbullahı’ndan öğreneceksek sadece bizim değil dindarların da başı fena hâlde belada demektir. On beş yıl önce bizzat bu ekip tarafından kafalarına çivi çakılan insanların tamamı Sünni idi çünkü. Bırakın fikir hürriyetini hâlihazırda insan hayatına zerre kadar saygısı olmayan bu zihniyet özgürlük üzerine cümlemize yüzü kızarmadan ayar vermeye kalkıyor. Olacak şey değil. Rahmetli Gonca Kuriş’in çığlıklarını o meydanda bir kez daha duyduk. Ne ilginçtir ki Altan Tan ile Hüdapar’ı buluşturan hassasiyetin yarattığı tehdit üzerine bir kez daha düşünmek gerekiyor.
- Sünni İslam’ın Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda Hebdo cinayetine mazeret üretmesini hadi anladık. Pekâlâ, Papa Francis’e ne oluyor İsa Aşkına? Nasıl oluyor da Kürt Hizbullah’ı ile Vatikan’ın şefi aynı ezberde neredeyse kucak kucağa geliyor? Ne demişti Papa Hazretleri: “Eğer iyi arkadaşım Dr. Gasparri anneme küfrederse bir yumruk yemeyi bekleyebilir. Bu çok normaldir. Kimseyi provoke edemezsiniz. Kimsenin inançlarına hakaret edemezsiniz. Kimsenin inançlarını dalga konusu yapamazsınız.” Bilgisine de şahsına da saygısızlık etmek haddimiz değil. Mesela İsa’nın sana biri yumruk atıyorsa diğer yanağını da uzat sözünü ihtimal bizden daha iyi biliyordur. Ancak, arkadaşının küfrüne karşı aklına ilk gelen yumruk atmaksa sanıyoruz kendilerinin İsa hakkında biraz okuma yapması şart. Kılıçla yaşayan kılıçla ölür sözüne değinmiyoruz bile. Peki, nasıl oluyor da diplomasi üstadı Vatikan’ın patronu böyle bir gaf yapıyor. İhtimal, Hebdo Vatikan’ın çok kalbini kırmış vakti zamanında, dalgasını çok geçmiş. Vatikan, Hebdo’ya bozuk. O kadar bozuk ki, Kürt Hizbullah’ı ile bilmeden ağız birliği ediyor. Kimbilir belki de Vatikan engizisyon günlerini hasretle yâd ediyor. Tüm o özürlere rağmen. Yoksa, hayatı uzun bir eğitimden ibaret olan Papa, karikatür sanatının nelerini bilmez mi? Biliyor, ama fırsatını buldu ya haddini bildiriyor anarşistine ateistine. Mesele inançla dalga geçmek değil! Papa Hazretleri de kulağı üstüne yatıyor.
- Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kutsal bir oranı var: yüzde 99. İddiaya göre Müslüman çoğunluk, bu ilahi oranda ifadesini bulur. 1923’ten beri geçerli olan bu oranın, bir puan oynadığı dahi görülmemiştir. Oran sabit lakin niyet fenadır. Amaç mevcudun konsolidasyonu bunun için de ötekilerin asimilasyonudur. Nüfusun en az yüzde 5’ine tekabül eden Allahsız- kitapsızları koyun bir kenara, Alevi dinini külliyen İslam’a dâhil etmenin de sebebi budur. Öte yandan bu oran, iki korkunç itirafa yataklık eder. İlki gayrimüslim soykırımıdır. Tam 100 yıl önce yalan yanlış bir nüfus sayımında bile yüzde 20 çıkan Anadolu gayrimüslimlerinin yüzde 19’u bir anda buharlaşıverdi. Üstelik sözkonusu istatistikte ne Ezidi ve Süryani ne de Yahudiler yer almakta. İkinci itiraf ise soykırımın marifetmiş gibi sahiplenilmesi. Sünni milliyetçi camia için bu oran, övünç vesilesidir. Davutoğlu’nun Osmanlı Emperyal diline bakın; Nüfusun tamamının Hıristiyan olduğu 10. yy’da bile Anadolu’ya Müslüman etiketini yapıştırır. Tamam, geçen yüzyıl, ulus-devletlerin kuruluş sürecinde korkunç suçlar işlendi her yerde. Ama sadece bununla açıklamak mümkün mü yaşananları? Anadolu’daki gayrimüslimlere yönelik temizlik harekâtında reel İslam’ın rolünü incelemek gerekiyor. Dinsel içtihat, bu insanlık suçlarının önüne geçemediği gibi cevaz vermiş de görünüyor.
Seçimler yaklaşıyor. Mukaddes Türk İslam İmparatorluğu’nu kurmak için yola çıkanlar hedefe kitlenmiş durumda. Eskisi de kanlı bir şeydi ama yeni rejim; faşizan, fundamental, kan dökücü, mukaddes ve bir o kadar da sıkıcı olacak. Eskisinde mizah mentol etkisi yaratıyor, ferahlatıyordu. Bugün ona da izin yok. Rejimin sahipleri için mizah, günah demek. O yüzden beceremiyorlar ya. Ne tuhaf ki bizzat kendileri mizahi figürden –günahtan– farksız. Lakin bizim gülecek hâlimiz yok. Hayat devam ediyor. İki Charlie için direnmek gerekiyor. Chaplin ve Hebdo için! Gülüşümüz yenilmeyecek.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: