Perşembe , 21 Mayıs 2015
Anasayfa » Her Taraf » Mizah-ı Mukaddes neden güldüremez!
Mizah-ı Mukaddes neden güldüremez!

Mizah-ı Mukaddes neden güldüremez!

MURAT UTKUCU- GECİKMİŞ YAZILAR/ Nerede çelişki varsa mizah oradadır. Aksi takdirde hükümet bildirisinden farkı kalır mı? Kutsal, aklınıza ayar vermeye kalktığında, tanrının huzurunda gülmekten korkar hâle gelirsiniz. Mizah-ı Mukaddes’in trajedisi budur.

 

  1. Bu ülkede halen yayında olan sadece bir tane dinî mizah dergisi var: Cafcaf. Tirajı da on bin civarında. Sahiden içler acısı bir durum! Anlaşılan Sayın Erdoğan meseleye dâhil olmak istemiyor. O da vakanın umutsuz olduğunun farkında belki. Çünkü bu mizahın temel meselesi kapasitesizliği! İslami karikatür güldüremiyor. Belki düşündürtüyor, belki hafif zorlama bir tebessüm filan ama kesinlikle güldüremiyor. Ciddiyetten kasılıp kalmış sanki. Bunun belaltı edebiyatına uzak durmakla ilgisi yok. Kaldı ki belaltı da hayata dair. Gelin görün espri seviyeleri Diyanet’in Fetva sitesinden hâllice. En azından Diyanet’in böyle bir iddiası yok. Natürel komik bizim Sünni Diyanet yani. Belki bize öyle geliyor. Peki, neden dinsel mizah, işini hakkıyla icra edemiyor? Çünkü mizah, her şeyden önce kutsalla dalga geçme sanatıdır. İlk olarak en büyük kutsalımız olan kendimizle, sonra hayatın önüne dikilen her türüyle: Tanrı, din, peygamber, vatan, millet, ahlak, namus, vicdan, tarih, önder, serok ya da bizim Sakallı, hiçbir şey mizahın divitinden kendini kurtaramaz. Eleştiriyi güldürüye, güldürüyü ironiye dönüştürme yeteneği ancak bu haddini bilmez ruhta anlamını bulur. Nerede çelişki varsa mizah oradadır. Aksi takdirde hükümet bildirisinden farkı kalır mı? Tıpkı, yerli malı dinsel mizah gibi! Kutsal, aklınıza ayar vermeye kalktığında, tanrının huzurunda gülmekten korkar hâle gelirsiniz. Mizah-ı Mukaddes’in trajedisi budur.
  2. Türkiye’de güçlü bir mizahî damar var! Haftalık olarak çıkma becerisini gösteren Kemalist modernizmin etkisinde ama daha çok seküler sol bir dünya tahayyülünde özgürlükçü, muhalif ve siyasete mizahın damgasını vuran bir medya mevcut bugün. Marko Paşa’dan bu yana belki hep vardı ama son kırk yıldır özellikle Gırgır’la birlikte toplumsal algıyı etkileyen bir mizahî gelenek bu. Bu damar, Sünni projenin hedefindeki toplum için bir şans. Bu gelenek, diğerleriyle birlikte İslam coğrafyasında Türkiye’nin farkını ortaya koyuyor. Mizah, sindirebilme kapasitesiyle ilişkili çünkü. Toplumu kendiyle yüzleştiriyor ve iyileştiriyor, tıkalı muhafazakâr zihinleri açıyor. Bu nedenle Sünni ideolojinin hedefinde mizah var ve bu nedenle Sünnilik mizah üretemiyor.
  3. Charlie Hebdo Katliamı üzerinde uzunca bir süre geçti. Tam unutuluyor derken birkaç gün önce Danimarka’da dergi karikatüristlerinden birinin de katıldığı toplantı kalaşnikofla basıldı ve bir kişi can verdi. Anlaşılan kan dökücü dinî hassasiyetin azalacağı yok. Ama bu fanatizm değil aslında. Sorun, Sünni ya da Şii, İslam ideolojisinin kendini nasıl inşa ettiğiyle ilgili. Bu nedenle mesela Cafcaf dergisi, Hebdo katliamı sonrası, mağdur derginin “Her şey affedildi!” başlığı ile çıkan kapağına kapak olsun diye “Biz hiçbir şey affetmedik!” sözünü tercih ediyor. Cafcaf, çıkardığı kapakla cinayete mazeret bulmak derdinde. Mizahtan zerre kadar anlamadığı için de sanatı cihat sanıyor. Daha da fenası eleştirel özgürlüğü kasaba muaşereti sanıyor! Herkes saygılı ve nazik, herkes birbirini anlıyor kimse kimseyi incitmiyor. Gökten ahlak yağıyor sanki. Ama biri farklı olmayagörsün kasabanın namusu elden gidiyor. Nezaket, linçe dönüşüyor. Ötekine, hayat değil biat hakkı var sadece. Farklı olan ne varsa, kasabaya hakaret olarak mahkûm ediliyor. Ve bu arkaik zulüm imparatorluğu, ideal model olarak dayatılıyor. Erdoğan’ın konuşmasına bir bakın: “Kimsenin bizim dinimizi istismar etmek suretiyle yapmış olduğu terör eylemini Müslümanlara fatura etmeye hakkı yok. Bunu çok iyi bilmeleri gerek. Provokatif yayınlarıyla nam salmış bir dergiye, bu dergiyi Papa da lanetliyor. Bunun provokatif eylemlerini biliyor, Müslümanlar, Hıristiyanlar, herkes hakkında bu tür maalesef, özgürlük denmez buna. Buna başkasının özgürlük alanına girerek terör estirmek denir.” Cumhurbaşkanı bu sözleriyle sadece mazeret icat etmekte kalmıyor. Bizzat karikatüristleri terörist ilan ederek katille maktulü eşitliyor. Hadi, Erdoğan’ın kindar ve dindar neslinden haberdarız. Peki, bu ülkenin en demokrat İslamcısı olduğu varsayılan Altan Tan ne diyor? “Atatürk’ü diyelim ki sen sevmeyebilirsin, fikirlerini kabul etmeyebilirsin, yaptıklarını yanlış görebilirsin, bunları ifade edersin, bunlar ifade özgürlüğüdür. Ama hakaret etmeye kalkarsan, abuk subuk şekillerde tasvir edersen, onu seven, güvenen, inanan insanları rencide edersen, işte bu fikir özgürlüğü değildir. Bunu söylüyoruz, bu kadar açık söylüyoruz. Sırf sosyetik olacak, fikir özgürlüğü olacak, üç tane sahte naylon beyaz Türk beni alkışlayacak diye dinimden imanımdan vazgeçecek halim yok.” Naylon muyum bilmiyorum ama beyaz Türk olduğum kesin. Özgürlüğün en karikatür hâline katlanamadığı için Tan, sosyeteden girip naylon Türklerden çıkıyor. Sindirim sorunu çektiği belli. Biri Altan Tan’a şunu söylemeli. Sen düşünce özgürlüğünü dininden vazgeçmek olarak anlıyorsan IŞİD’in varlık sebebi tam da bu değil mi? Öldürülmesine karşısın ama konuşmasına da. Ne anladık biz bu işten. Tan hızını alamayıp Kemalizm’in en baskıcı yanıyla müttefik oluveriyor. Atatürk’ün putlaştırılması eski rejimin hastalığı. Karikatür ve eleştiri düşmanlığında siyasi hasmıyla kucaklaşabiliyor. Ama orada da durmuyor: Erdoğan gibi ayar veriyor sanata. Abuk sabuk mizaha savaş ilan ediyor. Peki, neyin mizah olduğunu nasıl anlayacağız? Tabii ki Tan başkanlığında kurulacak sansür kuruluna bakarak. Ama şunu yine de açıklayamıyor: Peygamberin resmini çizmek neden hakaret olur? İnançlar üzerinden sanat yapılacaksa bırakın karikatürü dünyadaki binlerce din yüzünden nefes alamaz hâle gelmez miyiz? Peki, karikatürle din eleştirisi yapmak neden hakarete girer? Hayatımızı vahiy belirleyecekse ihtimal buna önce Türkiye Müslümanları itiraz edecektir. Bu ülkede aileler harem- selamlık görüşmezler çünkü. Ama neyi nasıl çizeceğimize din karar versin demiyorsa HDP’li Tan gerçekte neyi kastediyor? Aynı anda hem demokrat hem dindar olunamayacağını mı? Altan Bey partisine rağmen fundamental tezlerini sıralamakta beis görmüyor da liberal Mustafa Akyol ne yapıyor? Fikirlerine katılmasam da tutarlı ve vicdanlı duruşuyla saygı duyduğum Mustafa Akyol, bir programda, saldırıyı lanetlemekle birlikte bir Müslüman olarak, Hebdo’nun peygamber karikatürlerini yayımlamasını kınadığını söylüyordu. Akyol neyi, neden kınıyor? Kınamak eleştirinin ötesinde bir şey. Ayıplamayı içeriyor. Ayıplanacak bir durum var mı sahi? Bu tür durumlarda empati yapmayı tercih ediyorum. Bir Marksist olarak Sakallı’yla dalga geçen bir karikatür yayımlansa kınamayacağıma eminim. Bu saçma olur çünkü. Birini Marksist değilsin diye kınamak ne kadar saçmaysa o kadar! Burada küfrü kastetmiyorum. Hebdo karikatürlerine bakın bir ikisi dışında hakaret göremezsiniz. Hele son kapak resmi bir ders niteliğindeydi ama ne yaparsanız yapın İslam Coğrafyasında anlamı yok. Yok, çünkü İslam ümmetinin ekseriyetinin kulak ve kalpleri sahiden mühürlenmiş. Müslüman olmayanları ya Müslüman gibi düşündürtmek istiyorlar ya da susup oturmalarını. Çünkü kendi coğrafyalarında buna alıştırmışlar gayrimüslimleri. Akyol bir karikatür çizdiği için birini ayıplıyor. Bir başka dinden, görüşten ve milletten birinin dergisinde çıkan karikatürü neden ciddiye alıyor. O karikatür ifade özgürlüğüne dâhil değil mi? Peki, kendi// dinine karşı aynı derecede eleştirel mi? Şimdi yazılacaklara dair Sayın Akyol ve Tan’ın fikirlerini doğrusu çok merak ediyorum.

Sonrasını merak edenlerle yazının devamında buluşmak üzere.

[email protected]

 

Etiketler: