Pazar , 31 Mayıs 2015
Anasayfa » Her Taraf » Örgütler devletle ilişkileriyle yüzleşmeli
Örgütler devletle ilişkileriyle yüzleşmeli

Örgütler devletle ilişkileriyle yüzleşmeli

FAİK AKÇAY*/ Örgütlerin devletle ilişkileriyle yüzleşilmeden, örneğin Hayata Dönüş Operasyonu’nun, Çağlayan Adliyesi’nde Cumhuriyet Savcısı’nın öldürülmesini, 1990’larda binlerce insanın ortadan kaldırılmasını, 12 Eylül, 28 Şubat Darbelerinin, Maraş, Sivas, Çorum, 1 Mayıs 1977… gibi olayların gerçek nedenlerinin, nasıl hazırlandıklarının, anlaşılması kolay değildir.

 

Türkiye’de devlet-sivil toplum ilişkisi, devletin sivil toplumu yönlendirmesi konusunda, yapılan çalışmalar, yok denecek ölçüde az. Bu konuyu özgün biçimde, bilimsel boyutlarıyla inceleyen çalışmalara çok gereksinim var.

 

Bu toprakların temel sorunlarından birisi, hiçbir toplumsal yapının, kurumun, örgütün göründüğü gibi olmadığıdır. Bu noktadan baktığınızda, siyasal partilerin, sivil toplum örgütlerinin düştükleri sarmalı kolayca anlıyorsunuz.

 

Türkiye’de kurulan, adına sivil toplum denen, ancak, devleti kutsayan, onu yaşamın her alanında işlevselleştirmeye çalışan, bu nedenle sivil olmanın çok uzaklarına düşen örgütler, gerçek işlevlerini hiçbir zaman yerine getirememişlerdir.

 

Sivil örgüt görünümlü birçok kuruluş, devletin bir görevli kurumu gibi çalışmalar yapabilmiştir, yapabilmektedir. Devlet istemediği, ortadan kaldırmak istediklerini kendi arkadaşlarını kullanarak yok etmeyi başarmaktadır. Bu konuya en somut örneklerden birisi, aynı örgütün, üyelerini kendi yoldaşlarına öldürterek gerçekleştirilen ölümlerdir.

 

Araştırmacı- yazar Aytekin Yılmaz’ın Taraf Gazetesi’nde yayımlanan söyleşisini, bu konuyu irdeleyen yapıtını (Yılmaz, Aytekin- Yoldaşını Öldürmek– İletişim Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2014) okuyup kendisini dinlemeden önce, örgütlerin kendi içlerinde yaşanan öldürmelerle ilgili yeterli bilgim yoktu.

 

Adı geçen yapıtta, 1990-1999 arası tutukevlerinde örgütler tarafından öldürülen 34 kişin kimlikleri, nerede, hangi örgüt tarafından, nasıl işkencelerle öldürüldüklerinin listesi yayımladı. Ayrıca, aynı yıllar arasında örgüt içi ve sivil öldürmeler sonucu 1030 kişinin kendi örgütleri tarafından öldürüldüğü belirtilmektedir.

 

Örgütlerin kendi üyelerine işkence gerekçeleri, akıl alacak türden değil. En yaygın gerekçe, polis işkencesinde çözülmek. Karşı cinse gönül vermek. Örgütlerini, partilerini, yöneticilerini eleştirmek. Akıl almaz işkencelerde, çözülmemek sıradışıdır. Her insanin DNA yazılımı, ruhsal yapısı, dayanma gücü farklıdır. Bu nedenle işkencelerde çözülmek öldürmeyi gerektirecek bir suç olamaz. Henüz 17 yaşında bir lise öğrencisi olan, DHKP-C örgütü sanığı Şimel Aydın’ın öldürülmesi, örgüt içi öldürmelerin ne denli acımasızca yapıldığını canlı tanıklığıyla tarihe not düşmüş Aytekin Yılmaz (s.139-152). Karşı cinsten birine gönül vermek, çoğu kez insanın elinde olmadan, duygusallıkla gerçekleşen bir iştir. Bu nedenle çok uç örnekler dışında, insanların suçlanması anlamsızdır. Yöneticilerini, partilerini eleştirmek, bir insanın en doğal haklarından biridir. Bu gerekçelerle işkence de yapılmamalı, hele insanların öldürülmelerine hiç yaklaşılmamalıdır. Bu yapılmayacak işler, 1990’lı yıllarda, sol örgütler tarafından yapılmıştır.

 

Ramiz Şişman, görüş günü yanına gelen sevgilisiyle görüşe çıkar. Görüş kabininde başka örgütlerden kimseler de vardır. Burada bir kör bıçakla arkasından vurularak öldürülür. Bunu yapan birkaç yıl yattıktan sonra salıverilir. C. Yıldırım, bu olaya şöyle tanıklık etmektedir:

 

Ramiz Şişman, 05 Kasım 1996 günü Ankara Ulucanlar’da, Hasan Hüseyin Er ise 05 Aralık 1996 günü, itirafçı oldukları gerekçesiyle, aynı örgüt tarafından infaz ediliyorlar. Devletin hapishanesinde oldu bu infazlar… Bildiğim kadarıyla bazı aileler hapishane idarelerine çıkıp söylüyor. Hatta Adalet Bakanlığına gidip söyleyenler de oluyor. Ama hiçbir şey yapmadılar. Ramiz Şişman idare kapısına dayandığında, gardiyanların kapıyı kapattıkları söyleniyor. İsteselerdi içeri girip müdahale edebilirlerdi. O dönemki devlet örgüt içi infazlara müdahale etmedi. Dolaylı olarak örgütleri desteklediğini düşünüyorum.” (s.129)

 

Tutukevlerinde, örgütler, kendi yandaşlarına akıl almaz işkenceler yapıp bazılarını öldürürken, tutukevi yöneticileri, devlet bunu duyamamış olabilir mi? Öldürülecek örgüt üyelerinin, örgütlerin merkezlerine bildirilerek, buralardan onay alıp öldürülmeleri sürecinde, bu işler devletin bilgisi dışında nasıl yapılabilir? İşkence yapılanların, geceleri sessizliğin yaşandığı saatlerde, yemekhanelerde, alt katlarda acımasızca işkencelerden geçirilmelerini, tutukevi görevlilerinin duymamasını olanağı var mıdır? Bu olayların yaşandığı 2000’li yılların eşiğinde, tutukevlerinde kameralı gözetleme sistemleri hiç mi yoktu? Sabah sayımlarında ayağa kalkamadığı için sayımda bulunamayanların nerede olduklarını sormak hiç mi akıllarla gelmemiştir? Kovuşlarda, yemekhanelerde örgüt içi uygulamaların acılarıyla inleyenlerin sesleri hiç mi duyulmamıştır? Kovuşlarda olup biten her şeyi bilen tutukevi yöneticileri, devletten izinsiz toplu iğnenin sokulamadığı tutukevlerinde silahlı çatışmalarla tutukluların öldürüldüğü gerçeğin örnekleriyle anlatmış bu çalışmada.

 

Aytekin Yılmaz’ın çalışması, devletin sol örgütler içinde ne denli etkin olduğunu ortaya koyan çalışmalardan birisidir. Yalnızca Türkiye Solu’nun değil, Türkiye’nin gerçek tarihini yazacak olanlara, önemli ipuçları sunacak bir çalışmadır. Örgütlerin devletle bağları, ülkede yaşananların göstergesini oluşturmaktadır. Aytekin Yılmaz, tutukevi anılarını anlatırken, bu dünyanın acı gerçeklerini de gün yüzüne çıkarmış bulunmaktadır. Yazar 1980’de Diyarbakır Tutukevi’nde, işkence görenlerin, 1990’lı yıllarda Bayrampaşa, Bursa gibi tutukevlerinde işkenceci oldukları gözlemini okurlarla paylaşmaktadır.

 

Örgütlerin devletle ilişkileriyle yüzleşilmeden, örneğin Hayata Dönüş Operasyonu’nun, Çağlayan Adliyesi’nde Cumhuriyet Savcısı’nın öldürülmesini, 1990’larda binlerce insanın ortadan kaldırılmasını, 12 Eylül, 28 Şubat Darbelerinin, Maraş, Sivas, Çorum, 1 Mayıs 1977… gibi olayların gerçek nedenlerinin, nasıl hazırlandıklarının, anlaşılması kolay değildir.

 

Devletin öldüremediğini, çıldırtmaya, çıldırtamadığını yoldaşlarına öldürtemeye, karşıt görüşlüleri birbirlerine, bu da yetmeyince aynı örgüt içinde bulunanları kendi yoldaşlarına öldürtmeye çalıştığı anlaşılmaktadır.

 

Aytekin Yılmaz’ın çalışması, sol örgütlerin yaptıklarıyla ilgili bir çalışma. Sağ, ulusalcı, dinci, milliyetçi örgütlenmelerin de aynı tuzağa kısıldıkları açıktır. Bu kesimlerle ilgili bir başka çalışmayı, bu sorunu yaşayanlar arasından birileri ortaya çıkarmalıdır. Devlettin sol örgütleri kullanmasıyla yüzleşebilecek mi, bunu yapabilecekse ne zaman yüzleşilecek, bunu kestirmek güçtür.

 

Bir gün Gerçekleri Araştırma Komisyonları kurulup gizli dosyalar açılırsa bu olaylar ortaya serilir. Örgütlerin gizli ya da açık ilişkileriyle neler yapıldığı gün yüzüne çıkar.

 

*Araştırmacı- Yazar

[email protected]

 

Etiketler: