Pazar , 31 Mayıs 2015
Anasayfa » Her Taraf » Seçim barajı temsilde eşitsizliğin göstergesidir
Seçim barajı temsilde eşitsizliğin göstergesidir

Seçim barajı temsilde eşitsizliğin göstergesidir

FAİK AKÇAY*/ Güçlü demokrasilerde, devletin değil, bireyin, insanların çıkarları öndedir. Seçim barajı, güçlü yönetimler çıkmasını sağladığı için, bireyden çok yönetimden yana bir işleyişe neden olmaktadır.

 

 

Türkiye’de 1983 Genel Seçimleri’nden buyana, milletvekili genel seçimlerinde, yüzde 10’luk bir ülke barajı uygulanıyor. Buna göre milletvekili genel seçimlerinde Türkiye genelinde yüzde 10’un altında oy alan siyasal partiler, örneğin, bir ildeki tüm oyları almış olsalar bile, hiçbir ilden tek bir milletvekili bile çıkartma hakkını elde edemiyor, TBMM’ye temsilci gönderemiyorlar. Bu partilerin halkın oylarıyla hak ettikleri milletvekillikleri, barajı aşan öteki partiler arasında bölüşülüyor.

 

10 Haziran 1983’te yürürlüğe giren 2839 sayılı Seçim Kanunu’na göre, ülke genelindeki geçerli oyların yüzde 10’undan daha düşük oy alan partilerin Meclis’te tek bir milletvekili ile bile temsil edilmelerinin önü kesinlikle kapatıldı.

 

Yüzde onluk seçim barajı, Şeyseller Adası’nda küçük bir devlet dışında, Türkiye’den başka yerde örneği olmayan bir uygulamadır.

 

Güçlü demokrasilerde, devletin değil, bireyin, insanların çıkarları öndedir. Seçim barajı, güçlü yönetimler çıkmasını sağladığı için, bireyden çok yönetimden yana bir işleyişe neden olmaktadır.

 

Yüzde 10’luk baraj, birçok siyasal görüşün, Yasama ve Yürütme organlarında, temsiline engel olmakta, bu da temsil açısından bu erklerin, herkes tarafından benimsenebilme geçerliliğini (meşruiyetini) tartışılır duruma getirmektedir.

 

Örneğin, 2002 Milletvekili Genel Seçimleri’nde TBMM iki partinin, AKP ve CHP’nin milletvekillerinden oluşuyordu. İki partinin oylarının toplamı yüzde 53 dolayındaydı. Sekiz bağımsız aday, milletvekilliği kazanmıştı. Bu durum, seçmenin oylarının yüzde 46’sının TBMM’ye yansımaması demekti. Seçmenin yüzde 46’sının oyu, onların istemlerine aykırı olarak AKP ve CHP tarafından paylaşılmıştı. 2002 seçimlerinde, Diyarbakır’da oyların yüzde 56’sını alan DEHAP hiç milletvekili çıkaramazken, oyların yüzde 16’sını alan AKP sekiz, oyların yüzde 5,9’unu alan CHP iki milletvekili çıkarmıştı. Bu seçimlerde, AKP, her üç kişiden birinin oyunu almasına karşın, seçim sistemindeki bozukluk nedeniyle, TBMM’de, milletvekili sayısının dörtte üçüne yakın bir çoğunluk sağlamıştır. Her üç kişiden birinin oyunu alarak, ülke yönetiminde dörtte üç oranında büyük güç elde etmenin, akılla bağdaşır bir yanı yoktur. Her iki kişiden birinin siyasal karar alma sürecinin dışında bırakılması, temsil yönünden büyük bir haksızlıktır. Bunun demokrasiye uygun olduğunu savunmak olanaklı değildir.

 

Anayasa’nın “Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları” başlıklı 67. maddesine, 1995 yılında “temsilde adalet” ve “yönetimde denge (istikrar)” hükümleri eklenmiştir. Yukarıda belirtilen durumun, yönetimde dengesizlik sağladığı, temsilde hak ve evrensel hukuka uygun olmadığı kesindir. Temsilde adaletin olmadığı yerde, yönetimde dengeli bir dağılımın olması hiçbir biçimde gerçekçi olamaz.

 

Yönetimi eline geçiren partiler, güçlerini koruyarak, başka partilerin gelişmelerine, TBMM’ye girmelerine engel olmaktadır.

 

Partilerde liderlere karşı çıkamayan, dikey bir örgütlenmenin sürmesine neden olan etkenlerin en önemlilerinden birisi seçim barajıdır. Seçim barajı ayrıca, dokunulmazlıkların sürmesini de sağlamaktadır. Dokunulmazlıklarla sağlanan ayrıcalıklar, yargıdan kaçma, yolsuzluk, kaçakçılık gibi bir dizi olumsuzlukların yaşam kaynağı durumundadır. Kalıcı bir hukuk devleti olamayışımızın temelinde, bu olumsuzlukların yattığı açıktır.

 

YÜZDE 10 BARAJI UYGULANDIĞI SÜRECE ÜLKEYE DEMOKRASİ GELMEYECEKTİR

 

Seçim barajı, sorunları çözme yerine, ülke sorunlarına yeni sorunlar eklemekten başka hiçbir yarar sağlamamıştır. Kürt sorunu ötelenmiş, Yasama meclisinde geniş halk yığınlarının seslerinin çıkması engellenmiş, yolsuzlukların diz boyu olmasından ötede bir yarar sağlanamamıştır.

 

Güçlü, istediğini yapan hükümetler aslında halkın güçsüz olmasının göstergesidir. Sözde halkın temsilcilerinin güçlü olması, uygulamada halk yığınlarının zararına yaptırımların güçlenmesine neden olmaktadır.

 

Küçük partiler, TBMM’ye giren birer ikişer temsilciler, halkın sesinin daha renkli çıkmasını sağlar.

 

Seçim barajı diye bir kavram olmamalı. Türkiye genelinde oyların 550’de birinin oyunu alan bir milletvekilliği kazanmalıdır. Seçim barajı kalkarsa koalisyonlar başlar. Hiçbir koalisyonlu yönetim tek kişi yönetiminden daha kötü olamaz.

 

Toplumun her kesiminden insanlar Meclis’e girer, sorunlarını TBMM kürsüsünden dile getirmeye başlarsa, bu siyasal yaşamın gelişmesine büyük bir ivme kazandırır, düşünce dünyamıza zenginlik katar. Yasama, Yürütme erklerine yansıması, geniş yığınların, toplumun genelinin işine yarayacaktır. Türkiye’nin siyasal yapısı yeniden biçimlenecektir. Türkiye’de “seçme, seçilme hakkı” yaşama geçmeye başlayacaktır. Gerçek bir demokraside seçim barajı diye bir kavram olmaz. Seçim barajı, demokrasinin olmadığının göstergesidir.

 

Temsilde eşitsizlik, adaletsizlik yüzde 10 seçim barajının ürünü olarak 1983’ten bu yana demokratik adımlar atmamızı engellemektedir. Bu sistem, çözüm sürecinin en önemli eşiklerinden biridir.

 

Yüzde 10 seçim barajı, kişilerin seçme ve seçilme halklarını kullanmalarına engel olan bir insan hakları çiğnemesidir.

 

Türkiye’de yaşayan tüm ırklar, dinler, siyasal görüşler TBMM’de temsil edilseler, bunun demokrasimizin gelişimine büyük yararı olur. Güçlü Yönetim, Güçlü Hükümet, Güçlü Lider, Güçlü Parti gibi anlayışlar peşinde koştuğumuz sürece, demokrasimizi göstermelik bir oyun olmaktan ileriye taşıyamayız. Güçlü yönetim değil, halkı oluşturan eğilimlerin güçlü biçimde yasa yapmada, yönetimde temsili önemlidir.

 

Siyasal katılım sağlanmadan demokratik yaşama geçemeyeceğimiz gerçeği unutulmamalıdır.

 

Temsil edilme güçlendikçe, karar almak güçleşebilir. Uzun tartışmalar yaşanabilir. Buna karşın alınan kararlar daha kalıcı, daha demokratik olur. Sözgelimi beş yıl tartışarak bir İhale Yasası çıkarılması gündeme gelebilir. Bu bir günde çıkarılarak yılda dört kez değiştirilen İhale Yasası’ndan daha iyi, daha kalıcı, daha evrensel hukuka uygun yasa yapılması demektir.

*Araştırmacı- Yazar

[email protected]

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

 

Etiketler: