AHMET ERDİ ÖZTÜRK* / Bugün Türkiye’de yaşanan; susturmak, öç almak, günahını ve ayıbını örtmek adına hukuku, kolluk gücünü keyfî çıkarlara malzeme yapmaktır.
Önce, birçok bakanın bilmediklerini bilmesiyle, dediklerinin ertesi günlerde gerçekleşmesiyle ünlenen sosyal medyanın “o” ünlü simasının öncü haberleri ile olacakları beklemeye başladık. Zaten malum tarihler yaklaşıyordu ve bir şeylerin olacağı malumdu. Sağ olsun iktidar bizleri çok bekletmedi. Kin, nefret ve haset güdüleri ile sarmalanmış bir şekilde, hukuk dediği aracı devreye soktu. Hizmet Hareketi’ne(1) yakın yayın organlarının en tepesindeki kişileri, adını birçoğumuzun daha önce duymadığı bir grup davasını bahane ederek gözaltına aldı. Dahası, bu da yetmezmiş gibi, etrafta da bu daha hiçbir şey, yeni başlıyoruz şeklinde nidalarla caka satılmaya devam da edildi. Çok daha kötü şeylerin olacağına yönelik fısıltılar da korku salmak amacıyla işinin ehli kişiler tarafından ortalıkta dolandırılmaya başlandı.
Yaşananlar Türkiye’de bir ilk mi? Asla değil.
Her zaman olduğu gibi, toplumsal muhalefetin tamamına birileri üzerinden kesilen ağır cezanın yeni bir örneği.
Bir zamanlar ayaklar baş mı olsun diyerek yapılan Tekel ve 1 Mayıs zulümlerinin, gazetecilikten değil altını çiziyorum terör örgütüne üyelikten diye meşrulaştırılan saçma sapan tutuklamaların, isteseniz de istemeseniz de yapılacak diye efelenmelerin sonucunda, faiz lobisinin arkasına saklanmanın bizlerden aldığı canların failleri ile bugün yaşananlar, aynı üçboyutlu yapının farklı yüzleri.
Ahmet, Pınar, Sevan ve Çarşı mağdurlardan adlarına aşina olduklarımız…
Daha da açık konuşmak gerekirse, bugün Türkiye’de yaşanan; susturmak, öç almak, günahını ve ayıbını örtmek adına hukuku, kolluk gücünü keyfî çıkarlara malzeme yapmaktır.
Bendeniz bu noktada evrensel hukuk ve insan haklarının “ama” kelimesi kullanılmadan işletilmesini savunuyor ve her kim, geçmişte yasal çerçeveler dâhilinde ne demiş ise desin kesin suçlu olduğu ispat edilene kadar masum olduğunu düşünüyorum.
Buna karşın, “bizim” cenahın çokbilmiş ve hep haklı çıkmışları benimle aynı görüşte değiller. Dahası kendilerince bizlere akıl verme derdine de düşmüşler.
Diyorlar ki; oh olsun, onlar değil mi bize daha önceden şu manşetler ile öfke kusanlar, onlar değil mi bizleri şu mahkemelerde süründürenler, onlar değil mi bizleri sahte deliller ile mahkûm edenler. Siz şimdi onları savunarak güler yüzlü gericiliğe çanak tutuyorsunuz?
Gericilik tabirinin ilkelliğini bir kenara bırakarak üzülerek söylemem lazım ki, bu akıl ve dil bizleri barbar ve çağdışı olan kan davasına götürür. Bunun da ötesinde sunulan gerekçelerin çoğunun altını kazıdığımızda da karşımıza faşizm çıkacaktır.
Dönem her zamankinden daha fazla demokrasiyi savunmanın zamanı. Yarın arkamıza baktığımızda hukuk ile siyasetin birbirlerine laçka bir şekilde eklemlendiği bu dönemde susmak korkaklık ve çıkarcılık olacaktır. Dahası, bu hiçbirimizi, ne yaftalarcasına kullanıldığı gibi “cemaatçi” yapacak ne de “kullanışlı aptal”.
Kimbilir belki bu süreç bizlere rasyonelliği kaybedercesine kişilere, kurumlara ve geçmişe bağlanmayı, silahşor olmayı da bıraktırır.
Taraftar olmadan taraf olmayı öğretir.
Ellerinizi ovuşturarak “oh olsun, yesinler birbirlerini” çiğliğini yapıyorsanız da karakter tartısında tek hane ile ifade ediliyorsunuzdur ki buna dahi saygı duymak gerekir.
(1) Kamuoyunda birden çok adla anılan gruba Hizmet Hareket’i demem kişisel bir tercih değildir. Öğrenmiş olduğum ve mensubu olarak kendimi gördüğüm sosyal bilimlerin, “grupların kendilerini tanımladıkları adları esas almak”, temel ilkesinin gereğidir.
*Ljubljana Üniversitesi, Balkan Çalışmaları
twiter: @ahmeterdiozturk