Cumartesi , 30 Mayıs 2015
Anasayfa » Her Taraf » Yedinci siren çaldığında…
Yedinci siren çaldığında…

Yedinci siren çaldığında…

KAHRAMAN ÇAYIRLI*/ Tüm dünya rüzgâr/ güneş enerjisinden elektrik üretmeye yönelirken nasıl büyük bir vebalin peşine gidiyoruz? O nükleer santralin yedinci sireni çaldığında her şey için çok geç kalmış olunacak,

 

Kahve makinesi ile, otopark alanları ile, daha az ve daha fazla radyasyona maruz kalmakla, maruz kalınan radyasyonla ters orantılı değişen maaşlarla ayrışan iki sınıf, Nükleer Santral’i de ikiye bölüyor. Vasıfsız, yabancı dil bilmeyen, –İngilizce bile– bilmeyen genç adam Gary Manda, kızkardeşinin evinde çoraplarından utanıp ayak parmaklarını içeri kıvıracak, binlerce yıl önce Ege Adaları’na yayılan Yunan uygarlıklarında olduğu gibi erkekliğini boğa üzerindeki hâkimiyeti ile gösterecek, iş çıkışı gezdikleri parkta timsahlarla “canlı çanta” diye dalga geçerken bizzat aynı denklemin içinde olduklarını “iyi ki ve maalesef” görmeyecek; görmeyecekler (göremeyecekler). Gary ve tüm bu sınıfın çıkışsızlığını en iyi, daha filmin başlarında üstelik, trendeki beyaz ışığa hapsolmuş sinek gösteriyor. Sineğin ışığa koşması ve ışığın etrafını çevreleyen plastikten çıkamaması gibi, para için nükleer santrale koşan insanlar radyasyona hapsolurlar. Santralde “Merakınıza Yenik Düşmeyin” uyarısı olsa da Gary, arkadaşına yardım edebilmek için çok tehlikeli bir anda eldivenini çıkaracak, masada söylenen “Aşk Hastalığı / Gençlik Hastalığı” şarkısının sözleri Gary ve Karole’de somutlaştıkça Gary’nin bedenini daha fazla radyasyon saracak. Radyasyon Karole’ün kocasını kısır ederken gene aynı radyasyon sayesinde Gary ve Karole kaçıp kurtulabilecekler… Masada söylenen, filmin ikinci yarısını özetleyen, “Aşk Hastalığı / Gençlik Hastalığı” şarkısının solisti için duyarız ilk kez yedinci sirenin çalışını. İkinci kez yedinci sirenin çalışı ise filmi bitirir. Bir Zamanlar Anadolu’da (2011) filminde olduğu gibi elma suda sürüklense de takılır bir yerde, suyla akıp gitmez; bilgi, bilme fiili bir noktada durur; aşağı sınıfın zararı yine aşağı sınıfa (hiyerarşideki bir üst makama birbirlerini şikâyet ederek vs.) olur.

 

Geçen yıl İKSV Film Festivali’nde gösterilen Nükleer Santral (Grand Central, 2013, yönetmen Rebecca Zlotowski) filminden söz ettim. Keşke bu filmin bahsini hiç açmak zorunda kalmasaydım. Şimdi sinema perdesinden buralara dönelim. Nükleer santral yapılacak yerin fotoğraflarına bakıyorum, zihnim bu cennetin yanına Çernobil sonrası doğan çocukcağızların eksik uzuvlarını, yaşadıkları acıları, cehennem rüyalarını koyuyor. Tüm dünya rüzgâr/ güneş enerjisinden elektrik üretmeye yönelirken nasıl büyük bir vebalin peşine gidiyoruz? Deprem, sel, yangın gibi de değil bu, çok daha kötüsü. Teknolojisi dünyanın en iyilerinden olan Japonya neler yaşadı, kötü bir film izler gibi gördük; buralarda benzer bir durum yaşansa neler olabilir, ben tahmin bile edemiyorum. O nükleer santralin yedinci sireni çaldığında her şey için çok geç kalmış olunacak.

 

*Şair- Yazar

[email protected]

 

Etiketler: