Yönetmen Ira Sachs’ın son filmi “Aşk Başkadır” eşcinsel bir çiftin 39 yıl sonra yaptığı evliliği ve sonrasında yaşadıklarını naif bir dille anlatıyor. Anlatımı naif olsa da film, değişmeyen bir sisteme işaret ediyor.
Love is Strange/ Aşk Başkadır Türkiye’de ilk olarak !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali programı kapsamında gösterimini yaptı. Bu hafta vizyona giren film, 39 yıldır birlikte olan Ben ve George’un evlenmesine ve sonrasında yaşadıklarını anlatıyor. Romantik bir film gibi görünen Aşk Başkadır anlatımı naif ama dayandığı konu bir hayli sert. Ama elbette anlatımdaki naiflik konunun “mühim”liğini biraz törpülüyor. Film, eşcinsel evliliğin daha yeni yasallaştığı New York’ta yıllarca birlikte olmuş çiftin düğün günüyle başlıyor. Ben ve George tatlı bir telaşla düğüne hazırlanıyor. Yakınları akrabaları hatta eşcinsel komşuları da yanlarında mutlu bir aile tablosu çiziyor. Birçok film için “son” olabilecek bu başlangıç açılan film daha çok “ya sonra” ile ilgileniyor.
KİLİSENİN İSTEDİĞİ, GERÇEKTE OLAN
Ben ve George, eşcinsel evlilik karşıtı insanlar tarafından linç ya da protesto edilmiyor. Ama işin içine farklı bir sosyal katman giriyor. O da yasal anlamda kabul edilen evliliğin ya da birlikteliğin toplumda hâlâ baskılanıyor olması. Bunun da linç ya da şiddet eylemiyle yapılması gerekmiyor. Çiftimiz mutlu düğünün ardından ilk olarak “iş” sorunuyla karşılaşıyor. George’un bir kilisede yaptığı müzik öğretmenliğine, evlilikten sonra son veriliyor. Kilisenin gerekçesi elbette “eşcinsel evlilik”. Aile kurumunu “kutsayan” kilisenin, aile olma hâlini kendi normları dışında kabul etmemesi elbette izleyiciye sıradışı gelmiyor. Ama bu sosyal değişiklik farklı bir durumu tetikliyor. Kiraların çok yüksek olduğu New York’ta yaşayın çift, George’un işsiz kalması üzerine ciddi bir sıkıntıya giriyor ve evlerini satmak zorunda kalıyor. Bu süreçte George, tıpkı kendileri gibi eşcinsel olan genç komşularının yanına taşınıyor. Ben ise yeğeninde kalmak zorunda kalıyor. Geçici gibi duran bu olay hem birlikte yaşam, hem de ilişkiler açısında bir sınama oluyor.
NEW YORK’TAKİ AVRUPA
Aşk Başkadır, eşcinsel evlilik dışında başka bir soruna da işaret ediyor. O da fazlasıyla yerel bir konu olan New York’taki kira sorunu. Film sonucu derinlemesine işlese de konu yine de emel soruna dayanıyor: Eşcinsel evlilik ve bizim büyük hoşgörümüz! Hele de buna filmin ABD’de +18 ile girmesi eklenince yasaların bazı normları değiştirmediğin gösteriyor. Filmin New York’un yerel sorununu mercek altına almasına rağmen “Avrupai” bir havası var. Çekimlerin yapıldığı yerler, izleyiciye “Burası New York mu?” sorusunu sordurtmuyor değil. Bu da yönetmen Ira Sachs’ın Avrupa sinemasına olan yatkınlığıyla açıklanabilir sanırım.
SUZAN DEMİR