Cuma , 29 Mayıs 2015
Anasayfa » Alt Manşet » Erdoğan’ı değil Cumhurbaşkanı’nı öldürdüm
Erdoğan’ı değil Cumhurbaşkanı’nı öldürdüm

Erdoğan’ı değil Cumhurbaşkanı’nı öldürdüm

Daha çok sinema yazılarından tanıdığımız Ali Abaday geçtiğimiz günlerde sessizce ilk romanını okurlarıyla paylaştı. Labirent yayınlarından çıkan “Tanrıların Şatosu” isimli kitap Türkçe’de pek alışık olmadığımız bir kurguya sahip.

Romanın başında Türkiye’nin halk tarafından seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı öldürülüyor. Ancak Tanrıların Şatosu’nu okuyunca bunun başlangıç olduğunu, devamında da dünya siyasetine yön vermek isteyen bir grubun planlarını görüyorsunuz.

Tanrıların Şatosu’nda siyasi suikast ve saldırılar, uluslararası bir casus ekibi, pek çok ülke ve komplo teorileri var. Bu tarz bir roman sanırım Türk edebiyatında bir ilk?
İlk mi bilmiyorum ama benim de bildiğim kadarıyla daha önce böyle bir casusluk romanı Türkçe’de yazılmadı. Ben esasında sıra dışı bir kurgu oluşturmadım. Bu türün doğasında olan bir kurguyu kullandım ama ne var ki Türkiye’de yazarlar daha önce bu kurguya pek yer vermemiş.

Sizce bunun sebebi ne?
Türk okurunda ilginç bir algı var. Türkler iyi roman yazamaz diye. Son 20 yılda bu düşünce kalıbı biraz yıkıldı ama hâlâ bir Türk yazar çeşitli ülkelerde geçen bir roman yazdı dediğiniz zaman insanlar şüpheyle bakıyor. Sanki yabancı yazarlar Türkiye’yi yazar ama Türkler başka ülkeleri yazamaz. Dan Brown Cehennem kitabında Türkiye’den bahsetti, olay oldu. Jean-Christoper Grange Kurtlar İmparatorluğu’nda bunu yaptı, yine çok sattı. Daha Türkçe’ye çevrilmemiş olan Alex Berenson’un The Counterfeit Agent romanının yarısı İstanbul’da geçiyor. Artık bizim de yabancı ülkeleri yazmamızın zamanı geldi bence.

Romanınızda Türkiye’nin halk tarafından seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı suikasta uğruyor. Bu kısım bazı kesimlerce yanlış anlaşılabilir. Bundan çekinmediniz mi?
Bence çekinilecek bir durum yok. Bana yazdığım Cumhurbaşkanı’nın Tayyip Erdoğan’a benzediğini söyleyenler oldu. Ben onu yazmadım. Ben bir roman kurguladım ve orada gerçek hayattan esinlenilmiş kimi karakterler yarattım. Ama ne Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ne ABD Başkanı Barack Obama ne de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin. Kısaca ben Tayyip Erdoğan’ı değil, kendi yarattığım Cumhurbaşkanı’nı öldürdüm.

Peki, böyle bir romanı bastırmak zor olmadı mı?
Açıkçası Türkiye’de roman bastırmanın zorluğunu biliyordum ama ben iyi bir roman yazabileceğime de inanıyordum. Romanı bitirdiğim zaman gönderdiğim çoğu kişi beğendi. Sonra yayınevlerine göndermeye başladım. Bana Cumhurbaşkanıyla ilgili kısmını değiştirmemi tavsiye eden çok oldu. Fakat sonunda Labirent, kitabı olduğu gibi basmayı kabul etti.

Kitabın başı Türkiye’de geçecek bir roman okuduğumuzu düşündürse de sonrasında uluslararası boyutta bir yapıyla karşılaşıyoruz. İlk bölümün fazla açıklayıcı ve romanla alakası olmayan pek çok bilgi içerdiğini düşünmüyor musunuz?
Bu bana çok söylenen bir görüş. Ancak Tanrıların Şatosu başka dillere çevrilirse yabancı okurların anlamayacağı kimi noktalar olacaktı. Ben bu romanı yazarken sadece Türkçe için değil başka dillere çevrilebilme ihtimalini de düşünerek yazdım.

Tanrıların Şatosu’nda çok fazla karakter var ve siz bu karakterlerin çoğunu öldürmekten çekinmemişsiniz…
James Bond romanlarını severim ama uluslararası bir suç örgütüne karşı bugün tek bir ajanın mücadelesine kimse inanmaz. Dünya siyasetini değiştirmek isteyen bir örgüte karşı belli ülkelerin ajanlarının bir araya geleceği bir yapı düşündüm. Ancak sadece kötülerin ölüp, iyilerin hep hayatta kaldığı kurgulardan hoşlanmadığımdan ve gerçekte bunun olamayacağını bildiğim için sevdiğim kimi karakterleri öldürmek zorunda kaldım.

Ekipte bir de Türk ajan var, Toprak Kazak. O nasıl biri?
Romanda en çok görünen karakter olmasına karşın onunla ilgili çok şey bilmiyoruz. Esasında Cumhurbaşkanı’nı öldürmemin nedeni Toprak Kazak’ı bu olaylara dahil etmek içindi. Toprak entelektüel bir ailenin oğlu. Ancak bazı sorunları, geçmişten gelen yaraları var ve evet, bunların üzerinde çok durmuyorum. Bunun sebebi Tanrıların Şatosu’nun öncesi ve sonrasını yazacak olmam. Önceki kitapta Toprak’a daha fazla değineceğim.

Kitapta gerçeküstü gibi görünecek bazı olayları bilimsel olarak açıklıyorsunuz. Bu bilimsel deneyler var mı yoksa sizin hayalgücünüzün ürünü mü?
Tanrıların Şatosu’nu yazmadan önce ve yazma esnasında kimi akademik kitapları okudum. Kişisel olarak meraklı olduğum bazı hadiseler de vardı. Hayvanlarla ilgili anlattıklarımın çoğu benim hayalgücümün ürünü ancak bunların bilimsel olarak yapılabileceğini düşünüyorum. Philadelphia Deneyi gibi anlattığım kimi hadiselerin ise gerçekliği kanıtlanmamış olsa da yaşandığına dair kimi araştırma ve incelemeler mevcut.

TARAF

Etiketler: