Cumartesi , 28 Şubat 2015
Anasayfa » Kültür ve Sanat » Nefes aldıkça umut vardır…
Nefes aldıkça umut vardır…

Nefes aldıkça umut vardır…

Dünyanın en etkili bilim insanlarından Stephen Hawking’in yaşam öyküsünü anlatan “Her Şeyin Teorisi” özellikle Hawking’in ilk eşi Jane’in hastalıkla olan mücadelesine değiniyor.

Oscar yarışında, Eddie Redmayne’e Hawking performansıyla En İyi Erkek Oyuncu Ödülü kazandıran, Her Şeyin Teorisi, ünlü fizikçi Stephen Hawking ve eşi Jane Hawking’in yaşam öyküsünü beyazperdeye aktarıyor. Yönetmenliğini James Marsh’ın yaptığı film, Jane Hawking’in kitabından sinemaya uyarlanmış. Genç Hawking’le doktorasını yaptığı Oxford yıllarında tanışıyoruz. Okulunun parlak öğrencilerinden olan Hawking, bir partide tanıştığı Jane’in hayattaki en büyük destekçisi ve can yoldaşı olacağından henüz habersizdir. Jane ve Hawking’in ilişkileri hızla ilerler. Bir bilim insanından beklenmeyecek kadar eğlenceli, atik, esprili olan Hawking ileride Jane Hawking olacak sevgili adayının gönlünü çelmeyi başarır. Filmin bu ilk sahneleri Hawking’in karakterine ilişkin önemli ipuçları verir izleyiciye.

UMUDUNU KAYBETMEYEN BİR EŞ

Filmin ilerleyen bölümleri Hawking’in teorilerini de ele almakla birlikte ağırlıklı olarak özel yaşamına ilişkin notlar içeriyor. Hayatının baharında, yeni fikirler aklını kurcalar, aşkın ilk filizleri yeşerirken ALS hastalığına yakalandığını öğrenir ünlü fizikçi. Doktoru tüm motor sinir hücrelerinin çökeceğini ve iki yıllık ömrünün kaldığını fütursuzca söyler yüzüne. Ama ona göre “nefes aldıkça umut vardır.” Beklenmedik şekilde Hawking’le ilişkisini sahiplenen Jane, eşinin ne kadar ömrü kaldıysa yaşamını onunla geçirmek istediğini söyler. Ardından evlilik ve üç çocuk gelir. Jane’in gösterdiği fedakârlık iki yıl değil 20 yılı aşkın bir süre devam eder. Bu süre boyunca Jane’in koruduğu sadakat ve özveri takdire şayandır. Bir noktada kalabalık ailesinin yükünü taşıyamayacak kadar yorgun düşen Jane, kilise korosunu yöneten Jonathon’la yakınlaşır, fakat Stephen’ı asla ikinci plana atamaz.

BAŞROLDE JANE’İN HİKÂYESİ VAR

Sonuna kadar Stephen’a bağlı kalan Jane, günü geldiğinde Stephen tarafından başka bir kadın için terk edilir. Ancak o vakit Jane, Jonathan’la bir ilişki düşünebilir. Film, Hawking’in özel yaşamını ve akademik hayatını birlikte vermeye çalışsa da, Jane’in dünyasından yansıyanlara tanık oluruz sadece. Hawking, İzafiyet Teorisinin, büyük patlamayla başlayan kara deliklerle sonlandığını söyler. Kuantum ile İzafiyet Teorisi’nin birleşmesi gerektiğini ortaya koyar. Bu birleşmenin sonucunda kara deliklerin aslında tamamen kara olmadığını, fakat radyasyon yayıp buharlaştıklarını ve görünmez olduklarını söyler. Zaman geriye gönderildiği takdirde sıfır noktasına ulaşılacaktır. Film sona geldiğinde zamanı geriye sararak başlangıç, yani bitiş noktasına ulaşır. Film otobiyog- rafik özellikleri ile Stephen Hawking’i bize tanıtırken, kullandığı sinemasal dille bir bütünlük ve uyum sunuyor. Eddie Redmayne’in takdire şayan performansının yanı sıra, Jane’e hayat veren Felicity Jones’un da başarılı bir performans sergilediğini söylemeden geçmeyelim.

ESRA KARATAŞ