Cumartesi , 4 Nisan 2015
Anasayfa » Kültür ve Sanat » Sokak bizim mabedimiz
Sokak bizim mabedimiz

Sokak bizim mabedimiz

Kendilerini “İstanbullu world music grubu” olarak tanımlayan Luxus, yakın arkadaşlardan oluşan ve 2005’de müzik piyasasına merhaba diyen bir grup. İlk albümü, Acayip Şeyler’i 2008 yılında yayınlayan ve kendine has cover anlayışıyla bilinen Luxus, üç yıl sonra Bi’ Lareya adlı ikinci albümleriyle müzik sektöründeki yerini sağlamlaştırdı. Sektörün en çok konser veren ekiplerinden biri olan grubun üçüncü albümleri Huni Başımda‘da yer alan, bir Dersim hikâyesini anlatan ve Zazaca olarak seslendirilen ‘Heso’ isimli parça da dikkat çekiyor.

Piyasanın en çok canlı çalan gruplarından birisiniz Luxus’ün sahne enerjisi nereden geliyor?

Bu enerji sorusu beni her seferinde çok şaşırtıyor. Tıpkı herhangi bir sahneden indiğimde bana “Bugün çok enerjiktiniz” falan dedikleri zamanlar gibi. “Hakikaten öyle miydik?” diyorum. Çünkü sanki öyle değilmişiz gibi geliyor. Bilmiyorum, belki de kıstas aldığımız gruplar ya da kişilerdir sebep. Avrupa’da sahne paylaştığımız çoğu henüz bu topraklarda bilinmeyen gruplar bizi büyülüyor mesela. Onlar aklıma geliyor. O zaman kendi kendime diyorum; bizim yüzdüğümüz sular işte o sular. Ve işte o sular buralara hâlâ çok yabancı.

İki albüm arasındaki üç yıllık süreçte nerelerden beslendiniz? Şarkıların nasıl şekillendi?

Bu en sancılı süreçti. Bir kere grubun şarkılarını yazan kişi olarak benim anlayışımda bazı değişiklikler oldu. Bu yüzden çok zorlandığım zamanlar oldu. Örneğin, 2012 yazında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde verdiğimiz konser…

Nasıl yani?

Orada her Haziran yaptıkları bir festival var. Hastaları ve çalışanları kapsayan bir panayır. O yaz da biz davet edilmiştik. Çok özel hislerimden bahsedemeyeceğim ama kısa süre içinde hissedilir değişiklikler oldu kafamda. Çok uzun zamandır “münferit hürriyet” kavramı üstüne düşünüyorum. Oraya gittiğimde artık düşünmeme gerek kalmadığını gördüm. “Hunim Başımda” fikri de orada çıktı zaten. Ayrıca, onun da öncesinden başlayarak İstanbul’a doğru akın akın gelen sokak müzisyenleriyle kurduğum temaslarda etkiliydi. Bu da en basit anlamda müziğin hücreleri üstüne düşünmeme vesile oldu. Yani yeni şarkılar bu git-geller içinde yazıldı.

Yaklaşık 10 yıldır piyasada olan bir grup olarak, müzik sektöründeki gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sektör demek bile başlı başına dert benim için. Herkes bu işe nasıl başladığını unutmuş gibi sanki. Ve acilen tekrar hatırlamaları gerek. Müzisyenlerden söz ediyorum tabii ki. Sektör dediğimiz sarmalın geri kalan halkalarını oluşturan herkese saygı duyuyorum. Onlar işlerini yapıyorlar. Ama bir müzisyen için bu, en azından sadece iş olmamalı. O yüzden müzik yapan her kişi köklerini, eline bir çalgı aldığı ilk ânı mutlaka sürekli aklında tutmalı. Sanırım kötümser olduğumu çok belli ettim. Ama hayır, iyi şeyler muhakkak ki var. Sadece benim için onlar daha çok sokakta. Luxus olarak bizim merkezimiz sokak olduktan sonra dünyanın her sahnesinde çalarız, tek bir şikâyetimiz olmaz.

TARAF