TEOG sonuçlarının geçen hafta açıklanmasının ardından. Sınavı ve Türkiye eğitim sistemini New York Üniversitesi’nden eğitim uzmanı Doç. Dr. Selçuk Şirin’le konuştuk.
» Bir öğrencinin din dersinden aldığı puan o öğrenciye dair neyi ölçüyor? Din dersinin ortaöğretim kurumlarına giriş sınavında (TEOG) yer almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Din dediğin şeyin okullarda yeri olmalı mı? Çok emin değilim. Çünkü bunlar hakikaten ailenin kazandırması gereken şeyler. Her ailenin de bu konuda farklı fikri var. Türkiye’de sadece Sünnilere yönelik bir eğitimden söz ediyoruz. Ama Sünni aileler de çok farklı. Dolayısıyla bu işi okullar yerine ailelere bırakmak taraftarıyım. Böyle olduğu için de bir üst eğitim kurumuna geçişte din dersi sınavının yeri olmadığını düşünüyorum. »
» Bir çocukta hangi beceriyi ölçüyor olabilir?
Bilmiyorum. Onu ölçenlere sorun.
» Öğrencilerin istediği okullara girişte din dersi sınavı yapılan başka bir ülke var mı?
Yok. Ben hiç duymadım. Amerika’da zaten yeri yok. Amerika’da dinle ilgili devlet hiçbir veri toplayamaz. Anayasa’da var bu. Ama özel okullar ayrı. Eğer Türkiye’de belli bir kesim çocuklarına din eğitimi vermek istiyorsa cemaatler de dahil olmak üzere istediği okulu açabilmeli. Parasını verdiği müddetçe istediği okulu açıp çocuğunu istediği gibi eğitebilir. O anlamda tevhid-i tedrisat’a karşıyım ben. İsteyen istediği tarzda çocuğunu okutabilir. Ancak devletin parasıyla belli bir inanç diğer inançların önüne geçemez. Amerika’da isteyen kilise ya da camii, okul kuruyor. Bir sürü camiinin okulu var. Avrupa’da da benzer uygulamalar var. Çoğu yerde özel okullar kilise himayesinde açılıyor.
» Alevi çocuklar TEOG’la din dersinden sınava girmek zorunda kalıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
AİHM “yapamazsınız” diyor. AİHM böyle deyince benim ya da Ankara’da bir bürokratın ne dediğinin bir önemi var mı?
» Yılda bir sınav yerine TEOG’da 12 sınavla değerlendiriliyor öğrenciler bu daha mı iyi oldu?
Eskiden bir tane çok kritik sınav vardı. Şimdi 12 çok kritik sınav var. Stresi 12’yle mi çarptık 12’ye mi böldük emin değilim. Bir de eşitlik için sınavlarda belli bölgelerden gelen öğrencilere avantaj verilmesi lazım. Eğer o çocuğa siz matematik öğretmeni götürmediyseniz ama diğerleriyle aynı sınava sokarsanız haksızlık olur. Onun formülasyonunun geliştirilmesi lazım. Ek puan gibi. Zaten sınavı tek kriter olmaktan çıkarmak lazım. Okul içi, okul dışı projeler, toplumsal yaşama katkı, derneklerde çalışmak, çevre temizliği vs. Bunlar da diğer kriterler olmalı. Bir de öğrenci kendi hikâyesini anlatacak.
» Mülakatta mı anlatacak?
Mülakat biraz masraflı ama Essay (tanıtım yazısı) yazacak. Başvurduğu okul da değerlendirecek. Bunun Türkiye’de kısa vadede olmayacağını biliyorum. Bir milyon kişiyi bu şekilde yerleştirmek belki zor o yüzden kısa vadede en büyük reform sınavın içeriğinin değiştirilmesi. Bir de açık uçlu sorular sormak lazım
» Bir milyon öğrencinin girdiği bir sistemde yapılabilir mi bu?
Daha büyük sistemler bunu yapıyor. Açık uçlu sistem her yerde uygulanıyor artık. Formülleri var.
» Eğitimde eşitsizlik tablolara nasıl yansıyor?
Önce çarpıcı bir istatistik vereyim. Finlandiya Avrupa’daki en başarılı eğitim sistemine sahip ülkelerden ve orada iki okul arasındaki başarı ortalaması farkı yüzde 10’u geçmiyor. Sıradan iki okulu alın birinin ortalaması 90’sa ötekinin 80. Türkiye’de bölgeler arası bu fark yüzde 40’ı geçiyor. Bölgeler arası farkın bu kadar yüksek olduğu bir yerde toplumsal barış beklemek de çok zor. Çok ayrı süreçlerden geçerek çocukları eğitiyoruz. Koşulların ne olursa olsun bu ülke sana kendini gerçekleştirme fırsatı vermeli. Türkiye’de bu ortadan kalkmış durumda.
FATİH Projesi eğitimi olumsuz etkiler
» Her çocuğa bir tablet sağlayacak FATİH projesi eğitime bir iyileşme getirebilecek mi?
TIMSS sınavının ( Uluslararası Eğitim Başarılarını Değerlendirme Kuruluşu) 2011 raporunda çok net bir alan var. O da okulda bilgisayar kullanımı. Diyor ki “okulda kişi başına bilgisayar kullanma oranı yüksek olan ülkeler kullanmayan ülkelerden daha düşük puan alıyor.” Finlandiya Avrupa eğtiminde en başarılı örnek. Orada bilgisayar yok mesela Finlandiya’nın başarı unsurunun altında yatan temel unsur öğretmen.
» FATİH başarısız bir proje mi?
Bir kere içeriği yok bizdekilerin. İçerik hazır değil, öğrenci hazır değil. Okulun alt yapısı hazır değil. İnternet bağlantısında ciddi bir sorun var. 40 kişilik bir sınıfta herkesin elinde tablet var. Öğretmenin bunu kontrol etmesi mümkün değil. Sınıf mevcudunun 18-20 olduğu sistemlerde işe yarar ama bizim sistemde işe yaramaz. Kaos, kargaşa ortaya çıkar. Burda size Finlandiya mucizesinden bahsetmek istiyorum.
» Nedir Finlandiya mucizesi?
Finlandiya’da 90’ların başında büyük bir ekonomik kriz oluyor. Aho adlı bir başbakanları var. Bütün bakanlıkların bütçesini yüzde 50 azaltıyor, Eğitim Bakanlığı’nın bütçesini ise ikiye katlıyor. Finlandiya tarım ülkesi, doğal kaynakları son derece sınırlı. Diyor ki “Dünya artık bilgi ekonomisine gidiyor. Bizim hazır olmamız lazım.” Ve yaklaşık 10-12 yıllık bir süreç sonunda Finlandiya Avrupa’da en iyi eğitim sistemine sahip, en çok inovasyon yapan ilk üç ülkeden biri oluyor. Kişi başına milli gelir 17 bin dolardan 30 küsür bin dolara geliyor. Bütün bunların başlangıç noktası eğitime para aktarılması. OECD ülkeleri içerisinde kişi başı bazda eğitime en az para harcayan ülkeyiz. Meksika’dan bile daha az para harcıyoruz. Türkiye eğer 21. yüzyılda nüfusunun yarısı 30 yaşın altında olan bir ülke olarak diğerleriyle yarışmak istiyorsa yapacağı tek şey eğitime yaptığı harcamayı artırmak. Bunun da yolu öğretmen atamaktan ve sınıf mevcudunun azaltılmasından geçiyor, teknolojiden değil.
BAŞARIYA DEĞİL, TANIDIĞA İNANIYORUZ
PISA verilerine göre Türkiye’de “çalışınca başarılı olma inancı” çok zayıf. “Tanıdığınla başarılı olma” olasılığı daha yüksek. Şansa, çalışmaktan daha çok inanıyoruz. Mesela 10 -20 yıl önce “Eğitim zenginleşmenin bir aracı mıdır” diye sorulunca daha yüksek sonuçlar alınıyordu. İnsanlar artık üniversite mezunu olunca hayattaki başarı şanslarının arttığına inanmıyorlar. Çok ciddi bir sıkıntı.
Kırsal kesimdekiler ODTÜ’ye giremeyecek
Dershaneler yerine okullarda açılan yetiştirme kursları eğitimde fırsat eşitsizliğini önlemez, artırır. Sonuçta eşitsizliğin nedeni öğretmenlerin sayı ve kalite yetersizliği. Şimdi öğretmen açığı olan yerlerde “Sen biraz daha ders ver” diyorsun. Zaten veriyor. Dersaneler eğitimde bölgeler arası farkı azaltır. Kötü okullarda okuyanlar için büyük bir fırsattır. 2015’ten sonra kırsal kesimden gelen bir çocuğun ODTÜ’ye girmesi zorlaşacak.
MÜDÜRLERE YAPILANLAR NE HUKUKİ NE DE AHLAKİ
» Bakanlık bu yıl ilk, orta ve lise dereceli okullarda dört yıllık görev süresini bitirmiş müdürleri görevden aldı. İlk etapta yedi bin okulun müdürü değişti. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir okuldaki öğrenme ortamını belirleyen en önemli kriter aslında müdürdür. Müdür okuldaki bütün öğrenme ortamının pozitif mi, negatif mi olacağına karar verir. Dolayısıyla bu kadro çok önemli bir kadro. Ama maalesef biz bu kadroya gereken önemi vermiyoruz. Okul müdürlüğünün kriterleri çok sorunlu. Okul müdürü olan insanların yöneticilik anlamında eğitimleri son derece sınırlı. Verilen yetkiler de sınırlı, her şeyi Ankara belirliyor zaten. Keyfi bir şekilde bu kadar insanın hayatıyla oynanması hem ahlaki, hem hukuki, hem de eğitsel olarak açıklanabilecek bir şey değil.
» Nasıl etkiler eğitimi?
Olumsuz etkiler. Dünyanın her yerinde hukuk dediğimiz zaman hukukla ekonominin ilişkisi gündeme gelir. Adalet sisteminin çöktüğü yerlerde inovasyon olmuyor, rüşvet, usulsüzlük artıyor. Yarışma olmadığı için de ekonomik üretim düşüyor. Şimdi müdürlerle ilgili adil bir seçme yapılmıyorsa bunun sonuçları olumsuz olacaktır tabi. Bunu Türkiye eğitim sistemine bir darbe olarak görüyorum.
SÜMEYRA TANSEL / [email protected] Twitter: @sumeyratansel