Cumartesi , 30 Mayıs 2015
Anasayfa » Yazarlar » 100 yıl önce 100 yıl sonra
100 yıl önce 100 yıl sonra

100 yıl önce 100 yıl sonra

Önümüzdeki cuma bu ülkede yaşanan en acı ayrılıklardan birinin 100. yıldönümü. Adının soykırım olup olmadığı tartışmasına girmeden, bence çok daha önemli olan toplumsal bellek konusuna değinmek istiyorum bugünkü yazımda. Toplumsal bellek ulusların inşa sürecinde siyasi iktidarlar tarafından oluşturulan geçmişi hatırlama biçimine verilen ad.

 

Türkiye’de toplumsal belleğin inşası unutuşlarla bezeli. Acaba diyorum bu unutuşlar acıların büyüklüğüyle mi ilgili? Bir kişinin acısı ne denli büyük olursa hakkında o kadar az mı konuşur? Daha da acı olanı bu unutuşlar gönüllü mü zorla mı? Benim tahminim halkımızın gönüllü olarak unutmayı tercih ettiği yönünde. Yani Türkiye’de kimse kimseye anımsama demiyor aslında, buna gerek de yok. Zaten anımsamayı istemeyen bir toplumuz. Unutmak en kolay çözüm. Ermeni soykırımı meselesi halkımızın çoğu için bir mesele değil, çünkü olmuş olsa bile anımsanmasında gerek olmayan bir olay olarak görülüyor.

 

Soykırım gibi çok güçlü bir anlam ifade eden bir sözcük bile, anımsamak istemeyen Türkiye toplumu için boş kaçıyor. Ermeniler’in yirminci yüzyılda dünyanın dört bir yanına savruluşundaki çaresizliğinde bu sözcük ne kadar merkezî bir rol oynadıysa, bu topraklarda geride kalan halkların gündelik yaşamlarında o kadar unutulmuş yitik bir anı gibi. Bu nedenle her yıl 24 Nisan’da Türkiye’ye yönelik soykırımı tanıma çağrılarının ülkemizde olumlu anlamda pek bir etkisi olduğu söylenemez. Türkiye’de yaşanan daha çok olmuş bitmiş bir olayın gereksiz yere kurcalanmasından duyulan geçici bir rahatsızlık. 25 Nisan’dan sonra bir yıl daha kimse bu konuyu düşünmek istemeyecek zaten.

 

Birinci Dünya Savaşı’nda Anadolu’da yaşamını yitiren yüzbinlerce insanın anılması Türkiye’deki toplumsal belleğin unutuşlarla değil anımsamalarla gerçekleşmesiyle mümkün olacak. Türkiye’de toplum ne zaman ki hatırlamaktan korkmayı bırakacak o zaman geçmişle yüzleşmemiz mümkün olacak. Ne var ki bunun gönüllü bir biçimde olması gerekiyor. Dışarıdan anımsamak istemedikleri için insanları azarlamak, katillikle suçlamak belleği iyice zayıflatıyor.

 

ABD’deki Ermeni kökenli tanıdıklarla olan konuşmalarımda, kaçınılmaz olarak soykırım konusu açıldığında hep aynı sakıncanın altını çiziyorum. Türkiye’de siyasi iktidarlara baskı yapmanın hiçbir etkisi yok. Çünkü unutma kararını veren Türkiye’deki siyasi iktidar değil Türkiye halkları. Benzer şekilde anımsamaya da yeniden onlar karar verecek. O nedenle akla giden en kısa yolun kalpten geçtiği düşünülürse kalbin dilini konuşmanın en doğru yol olacağını düşünüyorum. Sevgili Hrant yüreğinin diliyle konuşurdu ve o nedenle çok büyük bir tehditti. Eğer bu yürek dilini yeniden inşa edebilirsek hatırlayan bir toplumsal belleği de inşa edebiliriz gibi geliyor.

 

@UlasDogaEralp

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

Etiketler:

Hakkında Ulaş Doğa Eralp

Ulaş Doğa Eralp