
400
Cumhurbaşkanı Erdoğan, önce kendisine “400 milletvekili verilmesinden” bahsetti. Sonra, 330 sayısını telaffuz etti ve şimdi de tekrar “400 milletvekili” isteğinden bahsediyor. Ancak, bu milletvekillerinin hangi parti(ler)den olacağını söylemiyor.
“Bana, 400’ü verin…”
Genelde yorumlar, bu sayının imkânsızlığı üzerine odaklanıyor.
Seçimlerin sonuçlarının ne olacağı tartışmalarına kilitlenince, büyük resmi kaçırıyoruz.
Oysa bu seçimlerin sonuçlarından bağımsız olarak, Türkiye gemisinin kaptan köşkü, yani Saray’ında oturanların kilitlendiği bir sistem değişikliği hedefi var. Seçimler de, bu rota üzerinde sadece bir durak.
Önümüzdeki yıl, bir değil belki onlarca yol haritası var Saray’ın önünde; hepsi de tek hedefe kilitli.
Erdoğan ve AKP’yi o kadar özdeşleştiriyoruz ki, planlarının AKP’den bağımsız da işleyebileceğini hiç kimse akla getirmiyor.
Milli Görüş gömleğini çıkaran, AKP gömleğini çıkaramaz mı?
“Bu gömlek dar geliyor…”; Erdoğan’ın son dönemde sıkça kullandığı bir ifade değil mi bu?
AKP, artık eskisi gibi yüzde 50’leri rahatça hayal edebilecek bir parti değil. Erdoğan’ın kendisi ise, Cumhurbaşkanlığı’nda aldığı oyu kıstas alıyor; yani, AKP ötesinde bir seçmen kitlesini peşinden sürüklediğini düşünüyor.
Şunu da unutuyoruz: Başkanlık sistemi projesi hedefi, AKP’nin de bir şekilde yeniden kurulmasını gerektiriyor.
Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı makamının son aylarda geçirdiği dönüşümü de gözardı ediyoruz. “Saray” sadece bir savurganlık kaynağı olarak tartışılıyor; ya başlı başına bir yönetim merkezi hâline dönüşmesi için oluşturulan altyapı?
Diyelim ki, özellikle son bir yılda geçen sert yasalara rağmen adil ve şeffaf seçim süreci mümkün olacak…
Diyelim ki, AKP’nin oy oranı yüzde 40’ı aşamayacak, HDP barajı geçecek…
Bu senaryoda, AKP nezdinde faturanın kesileceği ilk kişi Başbakan Davutoğlu olacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ben nerede bıraktım, siz neredesiniz” diyemez mi bu durumda?
Tersine AKP, yüzde 45’i bulur ve HDP, Meclis dışı kalırsa da, Erdoğan, “Benim meydanlara inmemle olabildi” diyebilir.
Erdoğan, ülke için “bir şirket gibi yönetilmeli” demişti. Bu bakış açısıyla, seçim bilançosundan bağımsız, o bilançoyu “alıcılara” nasıl pazarlayabildiği önemli değil mi?
Bir de şu var…
Meclis, nasıl bir yapı ile oluşursa oluşsun, partilerinden bağımsız 400 milletvekili desteği, çeşitli biçimlerde bulunabilir mi; bulunamaz mı? Başkanlık sistemi ve Yeni Anayasa’yı referanduma taşıyacak bir gizli oylamada, yeni Meclis’ten 330 vekil veya doğrudan değişikliği onaylayacak 367 temsilci çıkmaz mı?
Yeni Türkiye’yi inançları veya çıkarları doğrultusunda kurma projesine “varım” diyecek kaç kişi seçilecek yerlerden aday olmuş olabilir?
İronik bir şekilde, oluşması bu kadar hevesle beklenen yeni Meclis’in çok kısa ömürlü olması da, bana göre, son derece imkân dâhilinde.
Kampanya dönemi boyunca birbirleriyle sertçe çatışan milletvekillerinin, gerçek anlamda siyaset yapabileceğini, hattâ yüz yüze bakabilecekleri bir Meclis’i düşünebiliyor muyuz? Hele biraz da, “fitne” ile?
Geçen dönemin Meclis’i, torba yasalar ve çoğunluk baskısıyla “parlamenter sistemin felcini” temsil ediyordu; ya bu Meclis, “parlamenter sistemin ölümünü” temsil eder hâle dönüştürülürse?
Hedef başkanlık sistemi ise, “eski partilerin” yerine, iki partili bir sisteme gidilmek isteneceğini düşünüyorum.
Türkiye sağı ve Türkiye solu olmak üzere iki partinin kurulması çabası muhtemel: tıpkı ABD’deki Cumhuriyetçiler ve Demokratlar gibi. “Demokrat” adı altında, muhafazakâr, yeni bir milliyetçilik anlayışının geliştirilmeye çalışılması da ayrı ironi olur da neyse…
Türkiye sağında, milliyetçiliğin Türklük değil, “büyüklük” üzerinden kurgulandığı bir yeni ideoloji egemen olunca, yüzde 60-70’lerde birleşilebileceği hesaplanıyor olabilir.
Kürt Sorunu’nun, yeni bir milliyetçilik anlayışıyla, “Büyük Türkiye” söylemiyle “çözümü” çabası da, bence, ortaya atılacaktır.
Başkanlık sistemi “Yeni Sağ”ı doğururken, kendi içinde hep çok çatışmış olan solun da, kaybetmeye mahkûm bir köşeye sıkıştırılması da, bu projenin “bonus”u olur –diye düşünülüyor.
Seçim kadar, belki de daha çok, seçim sonrası önemli.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: