
Adalet, rekabet ve kalite…
Birkaç gün önce İstanbul Trabzon Federasyonu’nun Fenerbahçe’yi taşıyan otobüse yapılan saldırı ve ardından gelişen olayları kınamak için yaptığı basın toplantısında bir basın mensubu “Bu gerilimin sona ermesi için ne yapılmalı? Siz bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz” anlamında bir soru sordu. Açıklamayı yapan yetkililer, saldırının Trabzon ve Trabzonspor’la ilgisi bulunmadığını anlatmak için büyük gayret sarf ettikleri hâlde yine de böyle bir sorunun gelmiş olması gerçekten enteresandı. Ulusal medyanın meseleye bakış açısını da pek güzel özetliyordu aslında.
Soruya en net ve en güzel cevabı da Kuzey Yıldızı Trabzonsporlular Derneği Başkanı İsmail Turgut Öksüz verdi ve “Kupamız verildiği ve Fenerbahçe küme düşürüldüğü zaman” dedi.
Bu noktada bizim toplumun ciddi bir zaafı ortaya çıkıyor: Bir kavga uzadığı zaman, haklıya haksıza bakılmadan artık kavganın bir şekilde sona er(diril)mesi isteniyor, bekleniyor. Bu, iki kardeşin arasındaki kavgadan başlayarak her türlü toplumsal probleme kadar hepsinde geçerli. İyi de insanlar neden kavga eder, anlaşmazlığa düşer? Tarafların biri ya da hepsi haksızlığa uğradığını düşünür çünkü. Peki, bizim toplum kavganın bitmesini ister de nasıl ister? Haklıya hakkı verilir mi? Hakkını aldığına ikna edilmeye çalışılır mı? En azından kendisine “sen haklısın ama feragat et” denir de o da buna gönülden rıza gösterir mi?
Bunların hiçbirine bakılmaz. Kavga bitsin de nasıl biterse bitsindir. Bu toplumun bir türlü huzuru bulamayışının en önemli sebeplerinden biri bize göre yukarıda tarif ve tasvir etmeye çalıştığımız zaaftır. Basın toplantısında arkadaşın sorduğu soru da “Bırakın şu kupanın yakasını. İşte ne kadar gürültü yapsanız da olmuyor, başımızı ağrıtmaktan başka bir işe yaramıyor. Bari susun da kafamızı dinleyelim” yaklaşımının soru formuna dökülmüş hâlidir.
Türkiye futbolu gün be gün dibe çöküyor, milli takımlar düzeyinde dünya sıralamasında gerileme devam ediyor, maçlara seyirci gitmiyor, Uğur Meleke geçen günkü yazısında “Dördüncü torbaya düşüyoruz!” diye feryat ediyor. Neden oluyor bütün bunlar? Adalet yok, adalet olmayınca rekabet yok, rekabet olmayınca kalite yok.
Geride bıraktığımız günlerde ilkokul çocuklarının bile maskarası olmuş bir futbolcunun, eşine en pahalı otomobillerinden birini aldığı haberi çıktı gazetelerde. Bu düzeydeki bir futbolcu bu ülkede en üst düzey harcamaları yapabilecek kadar para kazanıyor. Üstelik kazananı ve kaybedeni belli bir tiyatro kumpanyasında. Hangi enayi kendini kalite için zorlar bu ahval ve şeraitte?..
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: