Ülkemizde 1881 yılından yeni alfabenin kabul edildiği 1928’e kadar binden fazla polisiye kitabın yayımlandığını biliyor muydunuz? İlk yayımlanan polisiye Fransız yazar Penson du Terrail’ın “Paris Faciaları”yken ilk telif polisiye romanı “Esrarlı Cinayet” Ahmet Mithat Efendi tarafından 1884’te yazıldı. Ya Sultan II. Abdülhamit’in polisiye romanları çok sevmesine ve kurduğu tercüme bürosunun boş zamanlarında onun için polisiye romanlar çevirmesine ne demeli? Sherlock Holmes ve Arsene Lupen’le tanıştığımız tarih de yine bu dönemdi.
Aslında edebiyatımızın ve halkımızın polisiyeyle ilişkisi eskiye dayansa da biz bunun yansımasını birkaç iyi örnek dışında ekranlarda göremeyiz. Hele Osmanlı’yı ve polisiyeyi birarada düşünmek çoğu insana saçma gelir. TRT’de yayınlanmaya başlayan ve birçok yönden takdir edilesi bir iş çıkaran “Filinta- Bir Osmanlı Polisiyesi” tüm bunlar üzerinde düşünmek için bize bir fırsat sunuyor.
- yüzyılda geçen hikâyede, Osmanlı’nın içinde bulunduğu tüm keşmekeş arka planda sunuluyor. Dizi düştüğü komplodan adını temize çıkarıp idamdan kurtulmak için bir yılı olan Filinta lakaplı polis Mustafa’nın başından geçen maceraları konu alıyor. Filinta Mustafa bana, otopsi yapması, ney çalması, keskin nişancılığı, başarılı dövüşü ve şık giyimiyle yani on parmağında on marifetiyle Sherlock Holmes’ü, ama daha çok da Ebussüreyya Sami’nin kaleminden çıkan ilk yerli hafiyemiz Amanvermez Avni’yi hatırlattı. Amanvermez Avni, Beyoğlu Kazancı Yokuşu’nda yaşayan, başkomiserlik yanında hafiyelik de yapan, Fransızca, Rumca ve Ermenice konuşan, bir martının gözüne baktığında onun hangi sahilden geldiğini anlayabilen ve diş fırçası ile adam öldürmenin 36 yolunu bilen bir hafiyedir. Ama tüm bu maharetlerine rağmen dayak yer, gemiden denize atılır. Sahiciliği de buradan gelir zaten. Yani cevvalliğini Amanvermez Avni’den alan kahramanımız karizmasını Sherlock Holmes’e borçludur.
Aslında Ebussüreyya, Amanvermez Avni karakterini oluştururken Sherlock Holmes’tan ilham almıştır ancak onu yerel unsurlarla ve farklılıklarıyla “bizden birine” dönüştürmüştür. Benzerliklerden biri Avni’nin sahip olduğu küçük laboratuvardır. Bu, dizide Foto Abdullah karakterine yüklenmiş. O küçük laboratuvarında bir yandan filintayı geliştirirken bir yandan da telefon ve sinemanın ilk adımlarını atan buluşları üzerinde çalışıyor. Burada James Bond serisinin ünlü laboratuvar sahnelerine de gönderme yapılıyor diyebiliriz.
Avni gibi Filinta Mustafa’nın da kadınlarla arası iyi. Dar vakitlerde ya da iş üzerineyken bile Lara Zaharyas’a ilgi göstermeyi ihmal etmiyor. Bond’dan öğrenecek çok şeyi olsa da onun için fena bir başlangıç sayılmaz. Dizinin güzel yanı ise Lara ile Mustafa arasındaki ilişkinin ağırdan alınması. Böylece dizinin polisiyeden romantik dram türüne geçmesi de engellenmiş oluyor.
Filinta, ilk iki bölümdeki performansını korur ve aynı kalitede devam ederse yolu açık görünüyor. Bu ilgi vesilesiyle Osmanlıcadan çevrilmemiş Hüseyin Nadir’in “Fakabasmaz Zihni”si gibi polisiye romanlar da Türkçeye çevrilse, basımı tükenen “Amanvermez Avni” tekrar basılsa ne güzel olur değil mi?
***
Rambo son kez karşımızda!
Soğuk Savaş döneminde ABD’nin önemli propaganda kahramanlarından biri olan Vietnam gazisi, tek kişilik ordu Rambo, serinin 5. ve son filmi “Son Kan” ile karşımızda olacak. Karakteri canlandıran Sylvester Stallone’nin twitter hesabından verdiği haber, son dönemde ABD-Rusya arasındaki krizinin beyazperdeye yansımalarından birine şahit olacağımızın da habercisi. Sonuçta kendisinin Sovyetler Birliği ile Afganistan’da savaşmışlığı ve onu dize getirmişliği var(!) Kendisinin yazıp yöneteceği filmin konusu henüz açıklanmasa da şu kesin ki özgür ABD, her zaman yaptığı gibi diğer uluslara liberal demokrasiyi gerekirse zorla götürmek için canla başla çalışacak!
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: