Her yıl olduğu gibi bu yıl da asgari ücret tartışmaları sürüyor.
Fakat bu sefer asgari ücret tartışmaları farklı bir siyasi ve ekonomik momentte yapılıyor.
Her şeyden önce demokratikleşme sürecinin durduğu, işçi ölümlerinin devam ettiği, yolsuzluk ve hırsızlığın ayyuka çıktığı, şatafat timsali sarayların, son model uçak ve arabaların hovardaca alındığı, kısaca har vurulup harman savrulduğu ve kamuya eş dost, hısım akraba yakınların sınavsız sorgusuz işe alındığı bir ortamda yeni asgari ücretin ne olacağı tartışması yapılıyor.
Ekonomik bakımdan ise bir yandan enflasyonun iki haneli rakamlara dayanması sonucu başta gıda fiyatları olmak üzere artan hayat pahalılığı ve diğer yandan ise ekonomide durgunluğun yarattığı işsizlik ve yoksulluk baskıları altında asgari ücret komisyonu toplanıyor.
Bu moment ister istemez asgari ücret artışı üzerinde, çalışanların hem beklentilerini ve hem de kaygılarını yükseltiyor.
Çalışanlar asgari ücret artışı konusunda varsın beklentilerini yüksek tutmaya çalışsın, diğer yandan hükümet 2015 bütçe yasa tasarısını TBMM’ye getirmek üzere, gerek memur ve gerekse asgari ücret artışı için yüzde 3+3 zam yapılmasını planlıyor.
Asgari ücret, tanımı itibarı ile bir iş karşılığı ödenmesi gereken “en az ücret” anlamına geliyor.
4857 sayılı İş Yasası’nın 39. maddesi gereği çıkartılan “Asgari Ücret Yönetmeliği” çerçevesinde toplanan “tespit komisyonu” beş hükümet, beş işveren sendikası (TİSK) ve beş işçi temsilcisi (Türk-İş) tarafından oluşturuluyor. Komisyon kararlarını oy çokluğu ile alıyor.
Asgari ücretin ilgili yönetmelikte tanımı şöyle:
“Asgari ücret: İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücrettir.”
Yine asgari ücretin belirlenmesinde dikkate alınacak sosyo-ekonomik ölçüler de yönetmelikte şu şekilde yer alıyor: “Ücret en geç iki yılda bir olmak üzere belirlenir. Komisyon, ücretin belirlenmesinde; ülkenin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik durumu, ücretliler geçinme indekslerini, bu indeksler yoksa geçinme indekslerini, fiilen ödenmekte olan ücretlerin genel durumunu ve geçim şartlarını göz önünde bulundurur.”
Asgari ücretin bu ölçülere uygun tespit edilip edilmediği her dönem tartışılmış ve tartışma daha çok ücretin, çalışan kişinin ihtiyaçlarının yanı sıra ailesinin de geçimini dikkate alarak yapılması noktasına odaklanmıştır.
Bu tartışma üzerinden de farklı miktarlarda asgari ücret talepleri ortaya atılmıştır.
Asgari ücretin artışı konusunda en çarpıcı öneride, Cumhurbaşkanlığı bütçesi kadar yani yaklaşık yüzde 50 oranında artırılarak 1.800.-TL olması en göze çarpan örneklerin başında bulunuyor.
Ayrıca dört kişilik bir ailenin aylık geçimi için aylık asgari dört bin liranın gerektiği tespitlerinin yapıldığı bir ortamda bu tür taleplerin gündeme getirilmesi oldukça makul gözüküyor.
Halen brüt 1.134.-TL olan asgari ücretin, bekâr, evli ve çocuk sayısına kadar net ödeme oranları değişiyor. Bekâr olan bir işçi an itibarı ile net 891.040.-TL ücret alıyor.
Asgari ücrette benim yaklaşımım şöyle:
- Asgari ücretin enflasyon karşısında zaman içinde alım gücü korunamıyor ve reel ücret kayıpları oluşuyor. Yeni asgari ücret tespit edilirken bunun dikkate alınması gerekiyor.
- Asgari ücretten kesilen vergilerde evli ve çocuk sahibi olma ölçüsü daha yüksek oranlara çekilmelidir.
- Asgari ücretin belirlenmesi, –ki beş milyondan fazla işçiyi ilgilendirdiğinden– komisyon masasında değil toplu pazarlık masasında işçi, işveren ve hükümetin daha geniş katılımı ile yapılmalıdır. Anlaşmazlık hâlinde işçiler ve sendikalar “genel grev” çağrısı yapmalıdır.
Çünkü bu yöntemler üzerinden yeni asgari ücret belirlenirse sivil, mevcut yöntem üzerinden tespite devam edilirse “askerî ücret” olur.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: