Nazilerin uyguladığı soykırımın sembolüne dönüşmüş olan Auschwitz Toplama ve İmha Kampı’nın kurtarıldığı 27 Ocak günü, BM tarafından “Uluslararası Holokost Anma Günü” ilan edilmiş durumda. Auschwitz’de her yıl yapılan anma törenleri, hem tarihin bu korkunç sayfalarını unutmamak, hem de ondan dersler çıkarıp “bir daha asla” çağrısını somutlaştırabilmek için önem taşıyor. Her yıl pek çok devlet adamı, kamptan sağ kurtulabilmiş ve artık iyice ihtiyarlamış kurbanlarla yan yana, törenlere katılmak üzere kampın bulunduğu Polonya’ya gidiyor.
Bu seneki anma törenine damgasını vuran ise Rusya ile Avrupa arasında yaşanan protokol gerilimi oldu. Kampı kurtaran askerî güç Sovyet Kızıl Ordusu olduğu için, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin daha önceki yıllarda yapılan törenlere neredeyse “onur konuğu” olarak davet ediliyordu. Ancak Ukrayna’da olup bitenler, bu ülkenin komşusu ve yakın müttefiki olan, ayrıca tarihî sebeplerle Rusya’ya da genellikle mesafeli bakan Polonya’da, Putin’i davet edip etmeme tartışması doğurdu.
Avrupa ile Rusya arasındaki gerilimin tırmanmakta olduğu 2014’ün ilkbahar aylarında da benzer bir tartışma yaşanmış ve Putin’in Normandiya Çıkarması’nın yıldönümü törenlerine davet edilip edilmeyeceği mesele olmuştu. Nihayetinde ev sahibi Fransa, İkinci Dünya Savaşı’nda Rusya’nın oynadığı önemli rolü gerekçe göstererek daveti yollamış, Putin de törene katılmıştı. Ancak bu kez öyle olmadı.
Putin’i davet etmiş gibi yapıp nasıl davet etmeyiz diye kafa yoran Polonyalı yetkililer, liderlere tek tek resmî davet yollamak yerine bu sene ilk defa genel bir katılım çağrısı yapmakla yetindiler. Ayrıca törenlere birkaç gün kala, Rusya mesajı iyice anlasın diye olsa gerek, Polonya Dışişleri Bakanı Schetyna, “Auschwitz’i Ruslar değil Ukraynalılar kurtardı” diye bir tartışma başlattı. Moskova, “tarihi yeniden yazmaya çalışmak gülünç” deyip kampı Kızıl Ordu’nun kurtardığını vurgularken; Polonya, “evet ama Kızıl Ordu’nun Ukraynalılardan oluşan taburu” diyerek tartışmayı büyüttü. Neticede Rusya, Auschwitz’deki törende düşük seviyede bir katılımla temsil edildi ve Vladimir Putin Moskova’daki Yahudi Müzesi’nde kendi anma törenini düzenlemeyi tercih etti.
Bu tür bir anma töreninin gündelik diplomatik gerilimlerin malzemesi yapılmasını münasebetsiz bulanlar olsa da, olup bitenler Putin ve Avrupalı liderlerin artık yan yana dahi gelmek istemediği mesajını yeterince iletmiş oldu.
Rus ve Avrupalı yetkililerin birarada bulunduğu kurumların sayısı zaten giderek azalıyor. Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi, Kırım’ın ilhakı üzerine Rusya’nın oturumlarda oy kullanma hakkını askıya almıştı. Bu kararda ısrar edilmesi üzerine Moskova, Asamble’nin faaliyetlerini 2015 boyunca boykot edeceğini açıkladı, hattâ Avrupa Konseyi’ni tamamen terk etme tehdidini savurdu. Öte yandan Avrupa Birliği de Rusya’ya uygulanacak yeni siyasal ve ekonomik yaptırımları kararlaştırmak üzere toplantı üstüne toplantı yapmaya devam ediyor.
Kısacası, Rusya ve kimi Avrupa ülkeleri, ellerindeki tüm somut ve sembolik araçları kullanarak birbirlerinden uzaklaştıklarını göstermeye çabalıyorlar. Rusya’dan giderek uzaklaşan Avrupa’nın, hangi büyük güçle yakınlaşmak zorunda kalacağı bir sır değil. Tabii Yunanistan’daki yeni hükümetin Rusya’ya yönelik nispeten daha sıcak olan bakışının, AB içinde yeni çatlaklar yaratması da muhtemel.
Tüm bu kargaşada, 27 Ocak 1945 günü Auschwitz kampından içeri giren ilk müttefik askerinin Sovyet üniforması taşıyan Ukrayna doğumlu bir Yahudi olmasının tabii ki fazlaca bir önemi yok.