Çarşamba , 27 Mayıs 2015
Anasayfa » Yazarlar » Avrupa’nın denizi mi
Avrupa’nın denizi mi

Avrupa’nın denizi mi

 

 

Artık neredeyse günlük hâle gelen tekne kazaları ve bu teknelerde yasadışı yollarla taşınan yüzlerce mültecinin ölümüne dair haberler, kamuoyları açısından tahammül edilmez bir hâl aldı. Bu mülteci akınına coğrafi konumundan ötürü en fazla maruz kalan ülke olan İtalya da geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği liderlerini olağanüstü bir toplantıya çağırdı ve bu soruna ortak bir çözüm üretilmesini talep etti.

Biraraya gelen 28 AB üyesi ülkenin devlet ya da hükümet başkanları, mültecilerin nasıl korumaya alınacakları ya da başka ülkelerde kamplar kurarak İtalya üzerindeki yükü hafifletme yolları gibi konular yerine, mültecilerin gelmesini nasıl engelleriz konusu üzerinde yoğunlaştılar. Gerçi Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, bu vesileyle “Ülkemize 500 ila 700 Suriyeli mülteci kabul edebiliriz” diyerek bonkörlük düzeyini gösterme imkânı da bulmuş oldu.

Zirve sonunda alınan en somut karar, Triton isimli denizde kurtarma operasyonuna ayrılan bütçenin, özellikle Almanya’nın katkı sözü vermesiyle üç katına çıkarılması oldu. Ancak dokuz milyon euro anlamına gelen bu miktarın yeterli olmayacağını iddia edenler de var.

Zirvede kurtarma operasyonları için Akdeniz’de seyredecek AB ülkelerine ait savaş gemisi sayısının artırılması gerektiği dışında, doğrudan askerî operasyon izlenimi veren kararlar da tartışıldı. Örneğin mülteci teknelerinin Avrupa sahillerine ulaşmasını engellemek için Libya karasularının ötesine abluka uygulama fikri genelde olumlu karşılandı. Hatta Britanya, AB’deki en büyük askerî bütçenin kendisine ait olduğunu hatırlatarak, bu tür bir operasyonda başı çekmeyi teklif etti.

Gündeme getirilen bir diğer askerî önlem teklifi ise biraz daha kuşku yarattı. Bazı AB ülkeleri zirve esnasında mülteci sorununu denizde değil karada, ama karşı sahilin karasında karşılamak gerektiğini savundular. Bundan kastedilen ise mülteci taşıyan şebekelerin çökertilmesi amacıyla teknelerinin yok edilmesiydi. Libya kıyılarının bombalanması, hattâ belki de karaya askerî birlikler çıkarılmasını gerektirecek bu türden bir tedbir ise hâliyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı gerektiriyor.

Ancak Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip olan Rusya’nın Libya’ya karşı düzenlenecek yeni bir askerî operasyona yeşil ışık yakmayacağı tahmin edilebilir. Zira 2011’deki Libya operasyonuna önce onay veren sonra da pişman olan Rusya’nın Libya’daki mevcut kaos ortamından zaten Batılıları mesul tuttuğu biliniyor. Tabii bu hukuki ve siyasi sorunlar dışında, Libya’ya düzenlenmesi önerilen askerî operasyonun, bu ülkedeki mevcut durum nedeniyle o kadar kolay olmayacağını da akılda tutmak gerekiyor. Sadece IŞİD yanlısı militanların ülkedeki varlığını ve yaptıklarını hatırlatmak bile durumun karmaşıklığını anlatmak için yeterli.

Tabii Brüksel’deki olağanüstü zirvede göçmen gönderen bölgelerin, özellikle de Sahraaltı Afrika’nın kalkındırılması gibi uzun vadeli tedbirler de gündeme getirildi; ancak Fransa’nın başını çektiği bu Afrika odaklı tedbirlerin şimdilik pek fazla kabul gördüğünü söylemek mümkün değil. Tabii kimse bu tür uzun vadeli bir açılımın yanlış olduğunu söylemiyor, ancak bu yükün altına girmeyi kabul edecek AB üyesi sayısı da pek fazla değil.

Özet olarak yaşanan mülteci dramı, Akdeniz’i Avrupa Birliği’nin yakın coğrafyasındaki istikrarı sağlama kapasitesinin test edildiği alanlardan biri hâline getirmiş durumda. Bu şartlar altında dikkatini “doğu”dan “güney”e çevirmek zorunda kalan Avrupa’nın hâlinin şimdilik pek de ümit verici olmadığını söylemek gerekiyor.

[email protected]

 

Etiketler:

Hakkında Tolga Bilener

Tolga Bilener