Türkiyeli sanatçıların uzun zamandır mesleklerinin geleceği konusunda kaygılı oldukları hemen hemen herkesin malumu. Konser, tiyatro ve sergi salonlarını dolduranlar ile bir iki dakika sohbet etmek, benzer endişeleri sanatseverlerin de taşıdığını anlamaya yetiyor. İstanbul Devlet Opera ve Balesi ile Senfoni Orkestrası, Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) kapılarına “tadilat” bahanesiyle kilit vurulduğu 2008 senesinden beri sahne sorunu yaşıyor. Senfoni Orkestrası, dinleyicileriyle buluşabilmek için göçebe kabileler gibi her hafta farklı bir salona taşınıyor. İstanbul Devlet Opera ve Balesi ise temsillerini Kadıköy’deki küçük Süreyya Sahnesi’nde sürdürmek zorunda.
Devlet Opera ve Balesi ile Tiyatrosu’nun lağvedilmesini ve sanat eserlerine proje bazında destek verilmesini öngören TÜSAK tasarısının gündeme gelmesiyle birlikte sanat dünyasında umutsuzluk arttı. Başta eski Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen olmak üzere pek çok sanat kurumu yöneticisinin TÜSAK tasarısına karşı çıktığı için görevinden alınması, karamsarlık dalgalarının giderek büyümesine yol açtı. Tüm bunlara bir de devlete bağlı tiyatro kurumlarında sansür yapıldığına dair iddialar eklenince herkesi aldı bir düşünce…
Opera, bale gibi yüksek maliyetli sanatları devlet desteği olmaksızın icra etmenin olanaksızlığı düşünülünce akıllara ister istemez “Türkiye’de sanat bitiyor mu” sorusu takılıyor.
GÖKKUŞAĞI UMUT VERDİ
Bu yıl sanat kurumlarına tahsis edilen ödenek de bir hayli azalmış olsa gerek ki, Türkiye’deki devlet opera ve balelerinde yeni eser izleyemez olduk. İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin bu sezon sahnelediği ilk yeni yapıt olan “Gökkuşağı”nı, 17 Ocak Cumartesi akşamı seyredebildik.
Dansçılar, prömiyer akşamı İstanbul Devlet Balesi’nin yeni başkoreografı Arkın Zirek’in öncülüğünde o kadar güzel bir performans sergiledi ki, tüm sanatseverlerin kalbi umutla doldu. “Gökkuşağı”, koreografisini Christopher d’Amboise’nin yaptığı “Just one of those things”, Güney Koreli koreograf Young Soon Hue’nin yarattığı “Contrast” ve koreografisi Robert North’un imzasını taşıyan “Troy Game”den oluşuyor. “Gökkuşağı” adı altında birleştirilen üç eser de gerek koreografileri gerekse müzikleriyle hem bale tutkunlarını, hem de bu sanatla yeni tanışanları mutlu edecek nitelikte.
Ayşem Sunal ile Demet Gökçelik’in sahneye koyduğu “Just one of those things”, Broadway müzikallerinin havasını taşıyan hareketli ve eğlenceli bir eser. Müzikleri Irving Berlin ile Cole Porter’ın imzasını taşıyan “Just one of those things”de rol alan sanatçılar, tekniklerinin yanında artistik becerileriyle de takdire şayan. Hepsi çok iyi olmakla birlikte Zuhal Karaca ile Mehmet N. Arkan’ın performansına bayıldım.
Havaalanında başlayan “Contrast”, günlük hayatın koşuşturması içindeki insanların iç dünyalarıyla yaşamları arasındaki karşıtlığı ortaya koyan çok güzel bir bale. John Adams, Alva Noto ve Ryuichi Sakamato’nun müzikleri ile anlam bulan yapıtta, İstanbul Balesi’nin en önemli kadın dansçıları İlke Kodal ve Deniz Kılıç da oynuyor.
“Troy Game” ise tamamı erkek dansçılardan oluşan kadrosu, insana enerji veren Batacuda- Bob Downes imzalı müzikleri ve Robert North’un dikkat çekici koreografisiyle aklınızda yer edecek. Julian Moss’un sahneye koyduğu, eğlenceli bir savaş dansını andıran eseri izlerken dansçıların enerjisine ve artistik becerisine hayranlık duyacaksınız.
OCAK, ŞUBAT, MART…
“Gökkuşağı”, 20, 22, 29 ve 31 Ocak ile 17, 19 ve 21 Mart’ta Kadıköy’deki Süreyya Sahnesi’nde; 27 Ocak ile 4 Şubat akşamları ise Beşiktaş’ta bulunan Fulya Sanat Merkezi’nde sahnelenecek. Mutlaka izleyin. Eminim çok eğlenecek ve sanatın geleceği hususundaki kaygılarınızı bir süreliğine de olsa unutacaksınız.
twitter:@ozlemertan
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: