Doğruya doğru; kim ne derse desin, sevmeyen sevmesin, tahammül edemeyen edemesin ama ben Prof. Dr. Burhan Kuzu’ya karşı karmaşık duygular besliyorum. Siyasal ve ideolojik duruşuna tamamen karşı olmamın yanı sıra, olur olmadık yerde ortaya çıkan Anadoluluk görünümlü naifliğini ve doğallığını da seviyorum. Dahası kimi zamanlarda “E kardeşim o bakanlar benim kankam, ne diye onları Yüce Divan’a yollayayım, siyasi hayatın biter yav, olur mu öyle şey” şeklinde bizlerin dediklerini tatlıca özetlemesine, savlarımızı istemsizce doğrulamasına da müteşekkirim.
İçten içe soranlarınız oluyordur, nereden çıktı durduk yere bu Burhan Hoca muhabbeti diye.
Arz edeyim efendim.
Malumunuz, Ahmet Hakan çarşambaları gündeme yönelik konularda “bir bilen” ile sohbetler yapıyor. Pek çoğunuz gibi ben de kaçırmadan keyifle okumaya çalışıyorum. Geçtiğimiz hafta da konuk Burhan Hoca’ydı. Elbette konu da, birilerinin yine ve yeniden gündemde tutulmasını istediği üzere, başkanlık sistemiydi.
Burhan Hoca, Ahmet Hakan’a tek kelimeyle enfes bir başkanlık sistemi anlatmış. Bağımsız, kimseye eyvallahı olmayan milletvekillerinin olduğu, demokratik siyasi partiler yasası ile işletilen partilerin bulunduğu, elinde bütçe yapma yetkisi de olan ve ana aktör konumunda güçlü bir parlamentonun var olduğu, kimsenin ipotek koymaya yeltenemeyeceği yargı sistemiyle taçlanan ve bunlarla uyumlu çalışacak halk tarafından seçilmiş bir başkan.
Bunları aktaran Burhan Hoca sesli bir şekilde de sormuş: “Arkadaş buradan diktatörlük çıkar mı?” Ve eklemiş; “Başkanlık diktatörlük getirir diyenleri gırtlaklamak istiyorum” diye.
Burada benim de bütün bunlara karşı diyecek birkaç çift lafım var.
Burhan Hoca’m, anlattıklarınız iyi, hoş da o yarı sempatik yarı naif “gırtlaklama” işine girişmeden önce durup bir dinleyin.
Az çok demokrasiye inanmış, çoğulculuktan yana olan, hesap verilebilir siyaset anlayışını destekleyen hiç kimsenin sizin dediklerinize bir itirazı yok, olamaz da. Kurduğunuz sistemde aksama ihtimali olan bir şeyler var ise bunu sizinle açık açık tartışmaya da hazırız ki sizin de bizi dinleyeceğinizi biliyoruz.
Ama mevzu farklı.
Bizler, meselenin salt bir başkanlık sistemi olmadığının farkındayız. Karşımızda “dava”, “ülkü” ve “yürüyüş” güzellemeleri ile sistemi tek bir bedende toplamaya çalışan, yolun sonuna gelmeden de durma niyetinde olmayan bir yapı var. Dahası, sırf birileri “yendim”, onunla da ben “mücadele” ettim diyerek kendi “muhteşemliğine” muhteşemlik katacak diye de başkasının “kutsal davasına” meze olmak istemiyoruz. Oldubitti anlayışının her yere sirayet ettiği, sorgulamanın yasak olduğu, el öpmeyenin, eteğe eğilmeyenin insan yerine konmadığı bir sisteme hayır demek, tek derdimiz.
Daha da açık konuşayım Burhan Hoca’m…
Bizim derdimiz, her ne kadar geç kaldığını bilse de “milli şef rejimi” kurmayacağını iddia ederek ön almaya çalışan, rövanşist güdülerini kontrol edemeyen bir zihniyetin yaptıklarını bilip, yapacaklarını öngörmekle alakalı. Namusu ve şerefi üzerine yemin etmişken yemini hiçe sayanlarla, kendinden olmayanı yok saymanın da ötesinde yok etmeye niyeti olanlarla.
Bütün bunlar apaçık ortadayken, durumdan kendime vazife çıkarayım, bu dönemin kazananı da ben olayım, buradan devletlimize bir selam ben çakayım diyenlerle ciddi bir meselemiz var.
Burhan Hoca’m, ufak bir itirazımızla gırtlaklarımıza doğru yol almak niyetinde olan ellerinizi lütfen şimdilik arkanızda birleştirin.
Zaten çoktan gırtlağımıza hâllenmiş, nefesimizi kesmek için gün sayan, yok olmamızı isteyen ve bunun için her yolu mubah görenler var.
Hâl böyleyken bir de siz başlamayın Hocam.
twiter: @ahmeterdiozturk
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: