Pazartesi , 1 Haziran 2015
Anasayfa » Yazarlar » Cannes’a bir de bu açıdan bakınca…
Cannes’a bir de bu açıdan bakınca…

Cannes’a bir de bu açıdan bakınca…

 

 

Cannes Film Festivali 68. yaşına basıyor bu yıl. Kırk yıla yaklaşan bir kısmına tanığım. Sinema endüstrisinin yıllar içinde geçirdiği değişimleri, sinema sanatının ulaştığı zirveleri, duraklama anlarını hep birlikte yaşadık. Her yıl yeni elemanlar katılır bu kervana, ama eskilerin dostluğu bir başkadır. Bir bakarsınız, bir dostunuz eksilivermiş listeden; onun acısı da bir başkadır…

Çok sevdiğim bir arkadaşımdı. Yıllarca Cumhuriyet sütunlarını birlikte paylaştığımız Uğur Hüküm’ü festivale kısa bir süre kala yitirivermiştik geçen yıl. Her hafta köşesinden Paris izlenimlerini aktaran, dünyadaki politik gelişmelere en doğru teşhisleri koyan bir gazeteciydi. Sinema sevgisi ve bilgisinin ne derece zengin olduğunu yakından tanıdım. Paris’te doğan dostluğumuz, sonraki yıllarda Cannes Festivallerinde pekişmişti. Filmler hakkındaki düşüncelerimiz genellikle çakışırdı. Geçen yıl tek bir satır bile yazamadım onun için… Ama, Cannes deyince gözümün önüne gelen Uğur Hüküm’ü unutamam; Tıpkı, Yavuzer Çetinkaya gibi…

Türk basını Cannes’ın magazin açısından öne çıkan yanlarını değerlendirdi uzun bir süre. Şimdilerde, sinema sanatı açısından da bakan basın organlarımız var (Sevgili Atilla Dorsay’in emeği unutulur mu ?) Biz de magazinle başlayalım. Çarşamba akşamı her zamanki gibi sade bir törenle açıldı festival. Dünyanın dört bir yanından gelen yıldızlar, yapımcılar, film tüccarları Festival Sarayı’nın önünde uzun kuyruklar oluşturdular (Eleştirmenler ayrı bir salonda izliyor açılış ve kapanışı. En azından smokin zorunluluğu yok !) Moda eleştirmenleri için festivalin en kritik anı, kırmızı halı seremonisi idi her zamanki gibi. Kim, nasıl bir kıyafet giydi; daha da önemlisi hangi modacının imzasını taşıyordu bu kıyafet…

Kimler yoktu ki kırmızı halıdan geçen ünlüler arasında… Açılış filminin yıldızı Catherine Deneuve, bu yıl festivale kendi çektiği bir filmle gelen Natalie Portman, Naomi Watts, Charlize Teron, Emmanuelle Beart, Sean Penn, jürinin ‘eş başkan’ları Coen kardeşler, geçen yıl alamadığı En İyi Kadın Oyuncu ödülünü bu yıl sahnede alan Julian Moore, “Un Certain Regard” (Belli Bir Bakış) bölümünde Jüri başkanlığını üstlenen Isabella Rosselini

Isabella Rosselini’nin varlığı, jüri başkanlığının yanısıra bir başka açıdan daha önem taşıyor. Annesi Ingrid Bergman, bu yılki festival afişinin yıldızı. “Casablanca”, “Doğu Ekspresinde Cinayet”, “Anastasia” filmlerinin unutulmaz oyuncusu üstüne yapılmış ve Ernest Hewingway’den Erich Maria Remarque’a, Gary Grant’dan David Selznick’e sinemanın nice yazar, oyuncu ve yapımcının tanıklıklarına yer veren belgeseli kaçırmak niyetinde değilim. Tabii, yarışma filmlerini ve basın toplantılarını izlemekten vakit kalırsa.

Kadınlara bu yıl özel bir önem veriyor festival. İki Jürinin başkanlığını kadınlar üstlenirken, “Hareket Hâlinde Kadınlar” başlığı altında kadın sinemacıları onurlandıran bir bölüm yer alıyor programda. Bu çerçevede sinema dünyasının iki büyük yıldızı daha Cannes’da olacak. İngiliz asıllı Amerikalı oyuncu Olivia de Havilland ve sinemanın asi kadınlarının en birincisi Jane Fonda.

Sözü başka yere getirmek niyetim. Festivalin açılısında, sinemanın yıldızlarının yanısıra siyaset dünyasından da ünlü isimler vardı. Kültür Bakanı Fleur Pellerin ve CNC (Ulusal Sinema Merkezi) Başkanı Frederique Bredin’in yanısıra, Adalet Bakanı Christiane Taubira da açılışa katılmıştı. Emmanuelle Bercot’nun “Dik Başlı” adli filmi Fransa’da sistemin farklı unsurlarının topluma uyum sağlayamayan bir gence yardım etmek için nasıl çalıştığını anlatıyordu. Çocuk yargıçları, özel savcılar ve sosyal hizmet danışmanları… Aynen bizdeki gibi, anlayacağınız.

Bizim Kültür (ve Turizm) Bakanımızın, hangi festivallerin açılısına katıldığını ne siz sorun, ne biz söyleyelim. Bizim bakanımız, sanatçıların facebook, twitter hesaplarını takip ettirip, kimlere dava açacağını araştırmakla meşgul çünkü!

Kıyaslamada küme düşmemizin nedeni yalnızca, yöneticilerimizin daha asabi olmaları değil. Buralarda, kültürel, sanatsal etkinlikler bir kamu görevi kabul edilir ve bunların yaşaması için ciddi destek sağlanır. Bizde ise, sansürün her biçimiyle, bu etkinlikleri öldürmenin yolları aranır. Doğrudan sansür bir yana, ekonomik sansür en korkuncudur. Bakanlarımız, devletin yansız olması, objektif kriterler kullanması gibi ‘bize yabancı’ unsurlar yerine, kim yandaş, kim değil soruşturmasına bağlarlar devlet desteğini.

Buralarda, devlet desteği festival bütçelerinin en büyük kalemidir. Bizde, en küçük kalemi (‘vermedik olmasın’ hesabıyla)… Tabii, ‘Gezici’ falan diye tanınıyorsanız, hiç beklemeyeceksiniz. Bizde bu işlerin geleneği vardır; ulufe kapmanın yöntemleri bellidir…

Neyse… daha da uzatıp, yeni bir davaya konu olmayalım… Zaten, Woody Allen beni bekliyor!

[email protected]

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

Etiketler:

Hakkında Vecdi Sayar

Vecdi Sayar