Pazartesi , 6 Nisan 2015
Anasayfa » Yazarlar » Cemaat eylem yapınca (3)
Cemaat eylem yapınca (3)

Cemaat eylem yapınca (3)

Cemaat’in Çağlayan’da düzenlediği protesto eylemlerinde görüştüğüm eylemcilere ne için oraya geldiklerini sorduğumda verilen cevaplar genelde ‘özgürlük’ söylemi etrafında idi.

Demokrasi, insan hakları ihlalleri, otoriterleşme, demokratik hakların kısıtlanması, özgür basının susturulması, zulüm, haksızlık, hukuk devleti talebi, sivil toplumun bastırılması ve parti devleti, en çok sözü edilen kavramlardı.

Daha somut olarak ise, polisler ve medya mensupları üzerinden Cemaat’e yapılan baskı ve sindirme operasyonları gösteriliyordu. Bu yolla sadece Cemaat’in değil, zamanla hükümete muhalif bütün sivil oluşumların baskı ve kontrol altına alınacağına dair endişeleri olduğunu dile getiriyorlardı.

Bu sayılan gerekçeler anlaşılabilir olsa da, dışarıdan bakanlar ve hatta bazı Cemaat müntesipleri için ilgi çekici olan konu, Cemaat’in bu tür bir eylemi neden daha önce hiç yapmadığı ve neden ilk defa şimdi yaptığı sorusu oldu.

Otuz üç yaşındaki bir öğretmen eylemci, bu soruya “zulmün had safhaya gelmesi” diyerek cevap verdi: “Çünkü bir hukuk yok. Özel mahkeme kuruyorsun, özel hâkimlerini atıyorsun, özel savcılarını atıyorsun, o savcıların ve hâkimlerin yargılayacakları özel kanunlar çıkarıyorsun, getiriyorsun, senin kendi çıkardığın kanunlarla bile yargılamıyorsun insanları, ekstra bir zulüm yapıyorsun. Şimdi bu insanlar da hiçbir tepki göstermese, demek ki bunun gideri var diyerek daha da fazla yapacaklar.

Aslında bu bahsedilenler, Türkiye’nin ve Cemaat’in tarihinde ilk defa yaşanmıyordu. 28 Şubat sürecinde de benzer sorunlar yaşanmıştı ve hattâ Cemaat okulları tamamen kapatılmakla karşı karşıya gelmişti. Eylemcilere bunu hatırlattığımda, bu dönemin, haksızlık ve hukuksuzluk açısından o dönemden de kötü olduğunu ileri sürdüler. Otuz yaşında tekstilci bir eylemci bunu şöyle açıkladı: “28 Şubat’ta bile hukuk bu kadar tıkanmamıştı. Bakın, ‘bile’ diyorum. A. Necdet Sezer, mahkeme kararı olmadan memurların atılması yasası önüne geldiğinde ‘bu hukuka uygun değil’ diyerek reddetmişti. Asker ne kadar ceberut olursa olsun, mahkemeye karşı saygılıydı. Yani zorbalık yapıyordu, ama o zorbalığı hukuk kılıfına sokmaya çalışıyordu. Şimdi öyle bir şey kalmadı.

Cemaat’in kurumlarından birinde yöneticilik yapan bir eylemci, Cemaat’in daha önceki süreçlerde de “demokratik tepki ve tavırlarını ortaya koyduklarını” savunurken, bu şekildeki bir eylemin ilk defa olmasının nedenine dair somut bir cevap veremedi: “Vakti zamanı gelmiş diyeceğim, başka bir şey diyemeyeceğim.

Bu gibi muğlâk cevaplar, Çağlayan eylemlerinin ‘doğal’ bir şekilde kendiliğinden oluşmadığını, aksine, merkezî bir organizasyonla tertiplendiğini ima ediyordu. Bu durum da hâliyle, her ne kadar birlikte hareket ediliyor olsa da, Cemaat içinde farklı görüşleri beraberinde getirecekti.

Cemaat’in önde gelen isimlerinden Ahmet Kurucan, ‘içeriden’ gelen sorgulama ve eleştirilerin çokluğundan olsa gerek, zaman-online.de isimli sitede, 20 Aralık 2014’te, “Hani biz sokağa çıkmayacaktık diyenlere” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Bu konuya verdiği cevap, ‘eylem’ ve ‘sokağa çıkma’ kavramlarının muhafazakâr kesimin algısındaki olumsuz imajlarından dolayı olsa gerek, bir mazeret açıklaması niteliğindeydi: “Bence doğrusu Cemaat sokağa çıkmadı, Cemaat sokağa çekildi. Çekildi çünkü kendini müdafaa adına başka alan bırakılmadı… Bu aşamada Cemaat neden sokağa çıktı demenin, neden hakkınızı arıyorsunuz veya zulme boyun eğmelisiniz demekten hiçbir farkı yoktur.

Cemaat’in sadece kendisiyle ilgili sorunlara tepki gösterdiğine dair algıyı, “başkalarının mağduriyetlerine karşı duyarsızlık” şeklinde özetlenebilecek eleştirileri ve eylemcilerin cevaplarını haftaya konuşalım.

[email protected]

Twitter: @emrahce

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

Hakkında Emrah Çelik

Emrah Çelik