KELİMELERİN macerası ne kadar heyecan vericidir!
Hatta sihirlidir desem mübalağalı kaçmaz…
Hiçbiri asla zincire ve prangaya gelmez. Hayatın akışında bambaşka anlam kazanırlar.
Meselâ, şimdiki Türkçede “sömürgecilik” diye adlandırdığımız ve Charlie Hebdo katliamına mazeret uydurmak için tekrar tekrar temcit pilavı olarak ısıtılan şu “kolonyalizm” sözcüğünü ele alalım.
***
BEN çocukken Almanya’nın Köln şehrine “Kolonya” denirdi.
Çünkü “gurbetçilerin” kelime dağarcığı henüz gündelik lügatimize yerleşmemişti.
Latince kökeni “colonia” olan bu “kolonya” deyimi ise önce Roma İmparatorluğu’nda tarıma açılmış sahaları, sonraları da metropole bağlı yerleşim birimlerini tanımlıyordu.
Onlardan birisi olduğu için de Ren Nehri kıyısındaki kent uzun müddet böyle anıldı.
Nitekim ayılıp bayılanlara sürülen alkollü kokunun “kolonya” etiketi taşıması da sözkonusu koloniye uzanır. Zira “mucize su” burada icat edilmiş ve burada imbikten geçmiştir…
***
ÖTE yandan, tarihçiler ve dilbilimciler henüz tam karara varamadılar ama “koloni” ve “kolonyalizm” terimlerinin aslında yine Köln şehrine uzandığına dair tez de yabana atılamaz.
Buna göre, Ortaçağ’daki Hansa Federasyonu’na Londra’da serbest ticaret hakkı tanıyan semt, aynı federasyona dâhil Cermen kentinin isminden dolayı “koloni” diye adlandırılmıştır.
Sonra da gel zaman, git zaman deyim bütün denizaşırı yerleşimleri tanımlar olmuştur.
Öyle veya değil… Her hâlükârda şu kesin ki bizim “sömürgecilik” dediğimiz kavram köken itibariyle nötr bir coğrafi tarif olan bu “koloni” kelimesine uzanıyor.
***
YUKARIDA benim çocukluğumda Köln şehrine Kolonya dendiğini söyledim.
Aslında aynı tür bir ifade farklılığı “sömürge” kelimesi için de geçerlilik taşıyor.
İlkokulda nasıl öğretildiğini pek hatırlamıyorum.
Fakat Faik Sabri Duran’ın Büyük Atlası’nda kâh Garbi Fransız Afrika’sı, kâh Şarki Felemenk Adaları diye zikredilen geniş sahalar başta babam olmak üzere bütün aile büyükleri tarafından daima “müstemleke” sözcüğüyle tanımlanırdı.
Hattâ çok daha sonraları, şimdiki ulusalcı avukatın büyükbabası ve CHP milletvekili Turan Fevzioğlu 15- 16 Haziran 1970 işçi direnişini Meclis kürsüsünde şöyle lânetlemişti:
“Efendiler, Türk ordusu komünist paçavraların benzettiği gibi müstemleke ordusu değildir. Süngü barikatı kâğıt gibi yarılmaz.”
Yani dede Fevzioğlu da “müstemleke” diyordu ki, zaten doğrusu budur!
***
BUDUR, çünkü Arapçadaki “mülk” kökeninden türetilen ve bir malikiyet durumunu saptayan bu “müstemleke” terimi “koloni” tanımının hemen tam karşılığını oluşturuyor.
Hâlbuki “sömürge” sözcüğü daha en baştan ve a priori bir olumsuzlama içeriyor!
Oysa Latince kökende mevcut olmayan böylesine öznel bir hüküm ahlaki açıdan “siyaseten doğrucu” kategoriye giriyor ve “vicdanları rahatlatıyor” (!) ama hem kelimenin genel süreçteki gelişimini tahrif ediyor, hem de bir anlamda düşünceye yasak koyuyor.
“Sömürgecilik” tanımını kullandıktan sonra hangi babayiğit ortaya çıkıp da “durun yahu! Kolonyalizm de tarihin bir evresinde ve medeniyetlerin bir tanesinde, tıpkı diğer devirlerde ve diğer uygarlıklarda olduğu gibi ‘zamanın ruhuna’ paralel bir gelişmeydi. Şunu enine boyuna ve önyargısız biçimde tartışalım” demek cesaretini gösterebilir ki?
Cız! Alimallah Charlie Hebdo’dan sonraki temcit pilavını suratınıza boca ediverirler.
Fakat ben yine de cuma günkü yazımda bu cesareti biraz göstermeye çalışacağım…
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: