Çarşamba , 27 Mayıs 2015
Anasayfa » Yazarlar » Diplomatik intifada
Diplomatik intifada

Diplomatik intifada

Suriye’de devam eden kargaşa, IŞİD tehdidi, Yemen’de olup bitenler gibi birçok gelişme yüzünden zaman zaman geri plana düşer gibi olsa da, Filistin- İsrail çatışması hâlâ Ortadoğu’nun en temel meselelerinden biri. Üstelik bu meselenin yakın zamanda nihai çözüme ulaşacağına dair bir işaret olmadığı gibi, sorun farklı boyutlar kazanarak daha da karmaşık bir hâle geliyor.

1 Nisan 2015 tarihi itibariyle Filistin’in Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)’ne üye olması, Filistin- İsrail çatışmasının yeni boyutlarından biri. UCM üyeliği, Filistin lideri Mahmud Abbas’ın “diplomatik intifada” olarak adlandırdığı sürecin bir parçası.

Mahmud Abbas, Gazze Şeridi’ni elinde tutan Hamas ile köprülerin 2007 yılında atılmasından bu yana bir yandan Filistinliler arasındaki birliği yeniden tesis etmeye çalışırken, diğer yandan da hem İsrail hem de uluslararası kamuoyu nezdinde Filistin tarafının temsilcisi statüsünü kaybetmemek için uğraş verdi. Tabii uluslararası planda gördüğü kabul de Abbas’ın Filistin içinde elini kuvvetlendirdi.

Bu çerçevede Mahmud Abbas son birkaç yıldır Filistin’in bağımsız bir devlet olarak tanınması için çabalarını yoğunlaştırıyor. Bu tavrın ilk önemli sonucu 2011’de Filistin’in UNESCO’ya üye olarak kabul edilmesi olmuştu. 29 Kasım 2012 tarihinde BM Genel Kurulu’nda yapılan bir oylamayla Filistin’e “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü verilmesi de bu çerçevede önemli bir kazanım.

Filistin Devlet Başkanı sıfatını kullanmaya başlayan Mahmud Abbas, UCM’nin kurucu belgesi olan 1998 tarihli Roma Statüsü’ne taraf olmak ve böylelikle İsrail’i uluslararası hukuk alanında da sıkıştırmak niyetinde olduğunu bu oylama vesilesiyle açıklamıştı. Hâlihazırda Birleşmiş Milletler’in 193 üyesinden 135’inin tanıdığı Filistin, bu amacına geride bıraktığımız hafta ulaşmış oldu.

UCM’nin yeni üyesi Filistin, ilk olarak 2014’ün yaz aylarında İsrail’in Gazze’ye yönelik olarak gerçekleştirdiği askerî müdahale sırasında yaşananları mahkemenin dikkatine sundu. Konuyla ilgili ön soruşturma açılmış durumda. Ancak bu ön soruşturma neticesinde savaş suçlusu olmakla itham edilen kişiler aleyhine dava açılıp açılmayacağı, açılırsa bu kişilerin yargılanıp yargılanamayacağı tartışma konusu.

Kendisi UCM’ye taraf olmayan ve Filistin’in katılımını da “bu tür tek taraflı girişimler barışa hizmet etmez” diyerek kınayan İsrail’in mahkeme ile işbirliğine gitmesini pek kimse beklemiyor. Bunun dışında, örneğin aleyhine dava açılmış ve hakkında yakalama emri çıkartılmış İsrailli bir yetkilinin UCM’ye taraf bir ülkeye giderse tutuklanıp tutuklanmayacağı da belirsiz.

Ayrıca UCM’nin İsrailli sivillere karşı girişilen eylemler nedeniyle, Hamas üyeleri başta olmak üzere bazı Filistinliler aleyhinde de dava açması ihtimal dahilinde. Zira UCM Başsavcısı’nın da belirttiği gibi, “Roma Statüsü hem haklar, hem de ödevler doğurur”.

Konuyla ilgili “katılım başlı başına önemli, ama çok somut bir sonuç da beklememek lazım” yorumları sık sık yapılıyor olsa bile, artık UCM faktörünün de Filistin- İsrail denklemine dâhil olduğunu akılda tutmak gerekecek. Bu katılım bölgedeki barış arayışlarına katkıda bulunacak mı; yahut UCM’nin inandırıcılığını mı zedeleyecek gibi sorular ise zaman içinde yanıt bulacak.

Filistin tarafından gelen bu tür girişimlere İsrail hükümetinin alışılmış tepkisi işgal altındaki topraklarda yeni bir yerleşim inşaatına dair proje ilan etmek olurdu, ama henüz bu gerçekleşmedi. Belki de yerleşim inşaatlarının başlı başına bir savaş suçu teşkil ettiğine dair görüşler fren etkisi yaratmaya başlamıştır bile.

[email protected]

Etiketler:

Hakkında Tolga Bilener

Tolga Bilener