Fransa’da Charlie Hebdo dergisine saldırı… 12 kişinin ölümü…
Birden, haberlerde bu başlıklar akmaya başladı dün öğleden sonra…
Tarih, böyle değişiveriyor. Ani bir savruluşla…
Charlie Hebdo, tartışmalar yaratan bir hiciv, kara mizah dergisi.
Charlie Hebdo tarzı, sert ve tabulara saldıran türde mizah, kim ne derse desin, Türkiye’de yok. Bu tarz mizah, Türkiye’de yaşayamaz da. Her dinden aşırıcılara yönelik alaycı, sivri tonda makaleler, karikatürler sık sık Charlie Hebdo’da yer alıyor. Siyaseten sol kanatta ve tüm dinlere karşı çok mesafeli duran bir dergiden bahsediyoruz. Ve dün, kendilerini İslamcı addeden saldırganlar, bu derginin yayın toplantısını bastı ve derginin beyin takımını yok etti.
Bu saldırının vahşeti karşısında, insan donakalıyor. Tıpkı, 2014’ün son ayında, Taliban’ın Pakistan’da bir okula düzenlediği ve 132’si çocuk, 141 kişinin öldürüldüğü katliam karşısında olduğu gibi. Adı “öğrenci”likten gelen Taliban’ın, ordu mensuplarının çocukları bu okulda okuyor diye, “öğrencileri” kurşunlaması, akıl almaz, izah edilemez bir şiddet.
Biraz geriye gidip, Anders Breivik’in 2011’de Norveç’te, İşçi Partisi’nin gençlik kampını basıp 77 kişiyi öldürüp, 242 kişiyi yaraladığı katliama dönelim… Breivik, “Avrupa’nın Özgürlüğü için Manifesto” diye bir yazı kaleme almış ve İslam’ın “işgaline” karşı aşırı sağ örgütlenmeyi savunmuştu. Breivik’e göre, İkinci Dünya Savaşı sonrası, Alman, Macar ve diğer etnik kökenlerden olanların (Slav olmayanların) vatandaşlıktan çıkarılmasını öngören Beneš Yönetmeliği, günümüz Avrupa’sında Müslümanlara karşı uygulanmalıydı. Breivik’in, Avrupa’nın Haçlı seferlerinden başlayıp, 20. yüzyıldaki baskıcı rejimler tarihinden kolajlarla süslediği “karanlık manifestosu”, feminizme ve kadın haklarına da karşı çıkıyordu.
Aslında birbirlerine taban tabana zıt görüşte gibi gözüken ve birbirine karşı düşmanlıkla beslenen aşırı sağ ve radikal İslam, bir elmanın iki yarısı gibi. Birinin aşırılığı, diğerine meşruiyet kazandırıyor.
11 Eylül sonrası, İslam’a karşı korku ve şüpheciliğin, dahası İslamofobi’nin çığırından çıkması üzerine, siyasetten akademiye her alanda, “demokrasi ve Müslümanlığın” birbirine ters düşen kavramlar olmadığını savunan görüşler, yorumlar, makaleler, çalışmalar popüler olmuştu.
Türkiye üzerine yapılan çalışmalarda da, “İslam ve demokrasi” konusu, son 15 yıla damgasını vurdu desek yeridir. “Laiklik- muhafazakârlık birbiriyle çelişiyor mu, birbirleriyle uyumlu mu”, “Muhafazakârlıkla laiklik nasıl beraber ve uyum içinde olabilir” soruları, akademik dünyanın Türkiye ile ilgili temel merakıydı. Hepsi, “tarih” oldu bu çalışmaların…
Şimdi ise, gerek Türkiye’de gerekse de dünyada, laik- dindar Müslüman ayrımı hiç olmadığı kadar sert bir savruluşla kendini ortaya koyuyor.
AKP’nin, Gezi sonrasında, Avrupa’daki destekçilerini birbirine kenetlemek ve Avrupa kamuoyuna, Erdoğan’ın baş aktörlüğünde “Türk göçmenlerimiz, İslam’ı ve AKP’yi Avrupa’da temsil ediyor” mesajını vermeye çalışması da, oradaki göçmenlerin var olan sorunlara yenilerini eklemişti. Türkiye’de artan kutuplaşma, Avrupa geneline de aynen sirayet etmişti.
Son dönemde, Erdoğan’ın Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin demokrasi sicili ve AKP iktidarına yönelik eleştirilerine karşılık olarak, AB karşıtı söyleminin dozunu artırması sözkonusuydu.
Charlie Hebdo saldırısından sonra da, Avrupa’da aşırı sağın misillemeleri bir uçtan, AB liderlerinin ifade özgürlüğüne vurguları ve Avrupa coğrafyası genelinde “özgürlükler ve İslam” tartışmaları öte yandan, Avrupa’nın kendi içinde bir çalkantı içine gireceğini öngörmek mümkün.
Benzer bir çalkantı, hem Avrupa ile Türkiye arasında, hem de Türkiye içinde gerçekleşecek. Avrupa ile Türkiye’nin iyice kopacağı, Batı- Doğu zıtlaşmasının tavan yapacağı günlere doğru gidiyoruz.
Türkiye içindeyse, AKP zaten, seçim dönemlerinde kutuplaşmayı artırmaya müptela oldu… Kürt Sorunu’ndan Alevilere, Türkiye’nin mayınlı mesele alanlarının tümü de bu savruluştan etkilenecek, yeni biçimler alacak.
Yani…
Charlie Hebdo saldırısı, trajedisi ve insani boyutuyla tartışılamadan, yeni dert ve kederlere yol açacak bir dönüm noktası hepimizin hayatında…
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: