
Eko-politika
Gary Snyder (Zen Kaçıkları’nın Japhy Ryder’ı) bugün hayatta olan üç büyük Beat şairinden biri. (Diğer ikisi Lawrence Ferlinghetti ve Michael McClure). Snyder aynı zamanda çok iyi bir denemeci ve bir eko-aktivist. Onun 1950’lerin sonralarından itibaren geliştirdiği düşünceleriyle Earth First gibi yeni radikal ekolojik hareketlere öncülük ettiği rahatlıkla söylenebilir.
Anne-babası ateistti. Snyder da Hıristiyanlığı çok genç yaşta reddetti; çünkü Hıristiyanlık hayvanların da ruhları olduğunu kabul etmiyordu. Gençliğinde orman koruyucusu olarak çalışırken komünist sendikacılık hareketiyle ilişki kurduğu için işinden atıldı. Oregon’da kereste kesici olarak çalıştı.
Snyder, Beat akımına ve 1960’ların karşı-kültürüne ilişkisi kısa sürmüş de olsa komünist sendikacılık geleneğinden bir şeyler taşıdı. Dahası, bu sendikacılık anlayışını Kuzey Amerika yerlilerinin kültürleriyle, Zen Budizm ile kaynaştırdı.
Dağcıydı. Oregon ve Washington’ın dağlık ve ormanlık alanlarındaki bütün tepelere tırmandı. Dağları, tepeleri yerlilerin verdikleri adlarla biliyor ve öyle anıyordu.
Çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği Kuzeybatı Pasifik’te yerlilerin kültürlerini öğrendi. 1969 yılında Earth House Hold (Yeryüzü Halkı) başlığıyla yayımlanan denemeler toplamında sanayileşmeye, bunun doğa üzerindeki tahribatına alternatif olarak yerlilerin yaşam tarzını ve kültürünü savundu. Kitabın başlığıyla yeryüzünün bütün insanlığın evi ve Amerika’nın da bu evin bir parçası olduğunu ifade ediyordu. Bu geniş coğrafyaya bağlılığın, ona iyi davranmanın bütün insanlara bağlılığı, onlarla dayanışmayı da beraberinde getireceğini vurguluyordu. Fakat yeryüzünün bu parçasında Kristof Kolomb’dan itibaren büyük yerli kıyımları gerçekleşmiş, doğası da tahrip edilmişti. Snyder atalarının yerlileri kitleler hâlinde öldürdüklerini, onların kültürlerini de yok etmeye çalıştıklarını belirtiyor ve beyaz Amerikalıların tedirgin zihinlerinin gerisinde intikamcı bir hayaletin dolaştığını yazıyordu. Bastırılmış günah ve ağır suçluluk duygusunun yarattığı bir yerli hayaleti.
Synder 1960’larda da Vietnam’a yapılan emperyalist müdahalenin, kıyımcılığın da yerlilere uygulanan sınır (frontier) şiddetinin bir uzantısı olduğunu ısrarla ifade etti. Bu şiddete son vermek için öncelikle ırksal, kültürel hiyerarşileri kökten söküp atılmalı, beyazlar kendilerini bütün yerlilerle, Pasifik kıyısı halklarıyla eşit görmeliydiler.
Snyder ulusal kurucu mitler, “hayalî cemaat”in temelini oluşturan ve beyaz adamın şiddetini yücelten mitler karşısında kuzey Amerika yerlilerinin mitlerini seçti. Onların yaşam tarzlarını, kabile örgütlenmelerini ve ilişkilerini ulus-devlet paradigmasına alternatif olarak gördü. 1968 yılında yeraltı dergisi Berkeley Barb’a verdiği bir söyleşide kimselerin ulus, ülke ve devlet kavramlarını sorgulamadığını, bunları doğal kabul ettiğini, komünlerin ulus-devletten çıkışın yolu olduğunu, ulus-devletlerin sınırlar çizerek ekolojik bütünlüğü ihlal ettiklerini, insanlığın evi olan yeryüzünü parselleyerek temellük ettiklerini, insanların yazılı yasalar ve bir toplumsal sözleşme olmaksızın birbirlerine bağlanmalarının, sorumluluk almalarının ulus-devletin sınırlarını aşmanın alternatifi olduğunu, Kuzey Amerika yerlilerinin kabile sosyal yapısının da bu bakımdan örnek olarak düşünülebileceğini dile getiriyor; komünlerden kurulu ve hiyerarşik olmayan bir ağ (network) öneriyordu. Bu düşüncesini kısmen hayata geçirdi. Sierra Nevada eteklerinde kurduğu ve Kitkitdizze adını verdiği çiftlik evini bu komünal ve bölgesel ağ örgütlenmesinin bir parçası olarak tasarladı. Böylesi bir örgütlenmede modern toplumdaki yalıtılmış bireylerin yerini Michel Maffesoli’nin deyişiyle söyleyelim “duygusal kolektiflik” alacak, komünler takımyıldızlar (konstellasyonlar) hâlinde birlikte varolacaklardı.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: