
Entelektüelin sonu
13 Nisan 2015 günü, dünyanın iki ayrı köşesinden iki yazarı aldı götürdü. İki çok yönlü entelektüel, Uruguaylı Eduardo Galeano ve Almanyalı Günter Grass, artık yoklar. Onların ölümü, “entelektüel”in de devrinin kapanmasını sembolize ediyor bence.
Entelektüel, bizlere Çarlık Rusya’sından kalma bir kavram; 19. yüzyılın ortalarında karşımıza çıkmaya başlayan intelligentsiya, Moskova ve St. Petersburg gibi merkezlerde, klasik sınıf yapılarından öte, “aydınlıklarıyla” kendi başlarına bir sosyal grup oluşturuyorlardı. Sadece Rusya’da değil, Avrupa genelinde o dönemlerde, para sahibi burjuvazi, ayrıcalıklı aristokrasi ve alt sınıfları oluşturan yeni işçi sınıfı ve köylülerin ötesinde, toplumlardaki tutarsızlıkları gözler önüne seren ve “bilgileri”, “duruşlarıyla”, düşünülmeyeni düşündürten bir insan grubuydu. Fransa’daki bourgeoisie éclairée, yani “aydınlanmış burjuva”, aslında bu “türün” tüm ülkelerdeki diğerlerine damga vuran, ilk ve belirleyici örnekti.
Mesela, Birleşik Krallık’ta ortaya çıkan “man of letters” kavramı, “edebiyat adamı”, okumuş, mürekkep yalamış ve bir alanda uzmanlaşmış manasına geliyordu. Bu çağrışımları yapan “objektif”, işinin uzmanı, bağımsız durarak eleştiren “aydın figürü”, bir anlamda, Britanya basınının gelişiminde de etkili oldu. Siyasi görüşünden bağımsız biçimde asıl hedefi bir olayın, durumun farklı yönlerini sunan gazetecilik türü de, aslında bu yaklaşımın bir eseri.
Fransa’da ise, özellikle 19. yüzyıl sonunda yaşanan, “Dreyfus Olayı”, entelektüelin tavır alan, taraf tutan ve toplumsal dönüşüm için bu duruşu savunan bir özellik kazanmasına neden oldu. Diğer bir deyişle, 1894’ten 1906’ya kadar süren ve Yahudi kökenli asker Alfred Dreyfus’un, Almanya’ya casusluk yaptığı iddiasıyla başlayan “vaka”, bugünkü anlamıyla “entelektüel” kavramının da ortaya çıkmasına yol açtı. Yani, entelektüel, “aydın duruşuyla fark yaratan” anlamını kazandı.
Özellikle Fransa’da ve tabii, aydınları ve basınının gelişimi Fransa’dan çok etkilenen Osmanlı İmparatorluğu ve ertesinde de Türkiye’de de, “entelektüel”in, siyasi tavrıyla toplumu şekillendiren kişi olma yönü, fazlasıyla belirgin oldu.
- yüzyılın, hızla modernleşen ve hızla değişen toplumlarında, Avrupa ve tüm dünya ötesinde, entelektüel, “ayrıcalıklı”, “zekâsı ve bilgisiyle seçkin”, “ahlaklı duruşuyla toplumun vicdanı” konumuna yükseltildi.
Galeano ve Grass’ın ölümleriyle tüm dünyayı etkilemelerinde, 20. yüzyılın getirdiği bu “saygınlığın” büyük etkisi var. Ancak, bilgiye erişimin kolaylaşması, herkesin klasik eğitimin de ötesinde, “özgürleşen bilgiyle” uzmanlaşabilmesi, entelektüel kavramının “bildiğimiz anlamıyla” sarsılmasına neden oluyor.
Avrupa’da aşırı sağın temsilcileri ve Rusya’yı avuçları içine alan Putin gibi liderler, “entelektüelleri”, onların “toplumu sömüren seçkinleri” temsil ettiklerini öne sürerek, hedef gösteriyor.
Bu örnekler ve tüm popülist siyasi çizgiler de, Türkiye’de örneklerini çok yakından tanıdığımız şekilde, bir yandan entelektüeli hedef tahtasına oturtuyor, ama bir yandan da kendi görüşlerini savunup, liderin promosyonunu yapan “kendi aydınını” yaratma çabasına girişiyor. Her ne kadar, bu “entelektüellerin” asıl uzmanlıkları, çıkar ve güç savaşlarında silah görevi görmekse de, bu tarz “aydın projelerinin” tutmadığı da söylenemez –çünkü bu “tür”, hiç de hak etmediği şekilde gündem yaratıyor, “popüler” olanı belirliyor.
Öte yandan, toplumsal kutuplaşmalar ve bunu doğal sonucu olarak yaygınlaşan, keskin biçimde siyasi görüş savunma tavrı da, her kesim için, politik çizginin adeta amigoluğunu yapan “popülist entelektüeller” oluşturmayı da beraberinde getirmeye başladı. Bunu Türkiye’de de, “taraf olmayan bertaraf olur” düşüncesinin yoğun baskısıyla gözlüyoruz.
Galeano ve Grass, kendi ülkeleri ve coğrafyalarında ve ötesinde, yazılarıyla, düşünceleriyle, “geçmişle yüzleşme” konusunda önemli rol oynadılar. Tanık oldukları tutarsızlıkları aktararak, çevrelerini yansıtan birer ayna oldular. Entelektüel, “kusursuz kişi” demek de değil elbette; onlar da kendi hayatlarında tutarsızlıklar, siyasi duruşlarında, düşüncelerinde savrulmalar yaşadılar.
Bakalım, “entelektüel”, 21. yüzyılda yeni anlamlar kazanarak, küllerinden yeniden doğacak mı?
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: