Çarşamba , 27 Mayıs 2015
Anasayfa » Yazarlar » Göçmen faciası ve Avrupa Birliği
Göçmen faciası ve Avrupa Birliği

Göçmen faciası ve Avrupa Birliği

 

Geçen hafta İtalya’nın Lampedusa adası açıklarında meydana gelen ve yaklaşık 700 göçmenin boğulmasına neden olan gemi kazası, sadece yakın tarihin en büyük deniz faciası değil, aynı zamanda da Avrupa Birliği’nin ve genelde Batı’nın göç ile ilgili politikalarının iflasının acı bir göstergesidir. Senelerdir tartışılan ve hakkında çeşitli araştırmalar yapılan bir konu olmasına rağmen, boyutları her gün büyüyen bir sorununun karşısında başarılı bir politika üretmemek, ancak savaş alanında kaydedilebilen seviyede insan kaybına yol açmaktadır. Unutmayalım ki, bu son Lampedusa trajedisi tek değil. Sadece 2015 senesi içerisinde, yaklaşık 1.600 kişinin Akdeniz’in çeşitli geçiş noktalarında hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir.

Göç sorunu, küreselleşmenin en çetrefil sorunlarından birisi oldu. Küreselleşme, bir yandan insan hareketine yardımcı olur. Dünya tarihinde hiçbir zamanda seyahat etmek o kadar kolay olmamıştı. Diğer yandan küreselleşme zengin ülkelerinin göç politikalarının değiştirilmesini becerememişti. Devlet sınırları birçok açıdan önemini yitirirken, göç konusunda sınırlar daha önemli oldu. Bu esnada birçok Avrupa Birliği ülkesinin (mesela İspanya ve Yunanistan) ‘hassas’ bölgelerinde tel çit yapmaları, önemli bir sembolik nitelik taşımaktadır. Eskiden çok olumsuz yorumlarla izah edilen ‘Avrupa Kalesi’ ortaya çıkmaya başladı.

Özellikle Avrupa’da sömürgecilik dönemi sonu ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında ekonomik kalkınmanın gereği olan göç hareketleri, hâlâ Avrupa ülkelerinin toplumlarına meydan okumaktadır. Ulus-devletin öngördüğü homojen toplumdan çok kültürlü topluma geçiş süreci ne kolay ne de tam başarılı olmuştu. Ekonomik ve demografik nedenlerle göç hareketinin olumlu bir gelişme olarak tanımlanması gerekirken, siyasi yelpazede göç olayı nefret ve korku siyasetinin ekmeğine yağ sürdü. Avrupa ülkelerinin siyasi elitleri, göç sorununun kapsamlı ikna edici bir çözümünü sunamayınca, Avrupa ülkelerinin varoş ve sınır bölgelerindeki durum giderek ağırlaşıyor.

Ekonomik sıkıntılarından ziyade, Orta Doğu ve ‘küresel Güney’in çeşitli bölgelerinde meydana gelen savaşlardan dolayı, mülteci akını da Avrupa’ya yönelmeye başladı. Fas, Libya, Tunus veya Türkiye’den İspanya, İtalya veya Yunanistan’a geçmek isteyen mülteciler ve göçmenler, yasadışı yollarla geçişini taahhüt eden suç örgütlerine kısıtlı imkânlarına göre dev miktarda paralar ödeyip, en tehlikeli yolculuğa çıkıyorlar. Bu durumdan en fazla etkilenen Güney Avrupa ülkeleri, Avrupa Komisyonu’nu ve diğer Avrupa Birliği üye ülkelerini bu insanî drama karşı soğuk ve ilgisiz kalmakla suçluyorlar. Hattâ onlardan, daha fazla mülteci ve göçmen barındırılmasını ve Akdeniz sahil güvenliği altyapılarının geliştirilmesine yönelik ekonomik katkılarını bekliyorlar.

Göç sorunu bir ay veya bir sene içerisinde çözülebilecek problemlerden biri değil. Hâlbuki binlerce masum insanın Akdeniz sularında boğulmalarına karşı alınabilecek tedbirler çok. Sahil güvenlik ve kurtarma ekiplerinin güçlendirilmesiyle beraber, Avrupa Birliği’nin son senelerin siyasi kararları hakkında özeleştiri yapması lazım. Özellikle ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan sürecin orta ve uzun vadede insan güvenliği ve mülteci hareketlerine katkısı konusunda ciddi bir tahlil yapılmadığı görülmektedir. Dünya ve Avrupa kamuoyunun heyecan ve sevinçle karşıladığı ‘Arap Baharı’nın, Tunus dışında çok olumsuz gelişmelere yol açtığı aşikâr. Küresel insanî değerlerin hamisi olduğunu iddia eden ve kısmen olsa da Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da olumsuz gelişmelerden sorumlu olan Avrupa Birliği’nin her türlü yaşam tehlikeleriyle boğuşan mültecilerin yanında olması, kaçınılmaz bir vazifedir.

[email protected]

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

Etiketler:

Hakkında İoannis N Grigoriadis

İoannis N Grigoriadis
Ioannis N. Grigoriadis, Atina Üniversitesinde hukuk eğitimi aldı. Columbia Üniversitesinde uluslararası ilişkiler ve Ortadoğu çalışmaları alanlarında yüksek lisans, Londra Üniversitesinde siyaset bilimi alanında doktora derecesini alan Grigoriadis, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünde öğretim üyesidir. Araştırma alanları arasında Avrupa, Ortadoğu ve enerji politikaları, milliyetçilik ve demokratikleşme bulunuyor.