Perşembe , 21 Mayıs 2015
Anasayfa » Yazarlar » Halkın iktidarı  
Halkın iktidarı  

Halkın iktidarı  

Kıyı balıkçısı diye tabir ettiğimiz, nispeten geleneksel usullerle, küçük ölçekli balıkçılık yapan dostlarımız bugünlerde kazan kaldırmanın eşiğindeler; zira ne denizde balığı koruyan politikaları kurabildik, işletebildik ne de bir emekçi olarak balıkçının sosyal haklarını, ekmeğini konuşur hâldeyiz.

Sucul kaynaklarımız yok oluyor. Her yıl av sezonu biraz daha erken bitiyor. Her sezon biraz daha fazla yasa dışılık gerçekleştiği gibi, denizler, av yasakları artan bir şiddetle kamuoyunun tartışma konuları arasına yerleşiyor. Gene de tüketici olarak ne balığın ne de balıkçının hakları hususunda kafa yoruyoruz, ne de merkez otoriteden çözüm talep etmesi gereken kurum ve kuruluşlar konumlarının hakkını veriyorlar.

Örnek vermek isterim: 2014’ün son günlerinde İstanbul’da, Adalar yasak alanında fevkalade bir eşkıyalık gerçekleşti. Sürpriz bir durum değildi, balığı bilen herkes hangi tarihte nerede çıkacağına dair bir fikre sahipti. Eşkıyanın bildiğini herkesin bilmesi beklenir. AIS takip sistemi ile görüntülenen ve kıyıdan çekilen fotoğraflarla sabitlenen bu eşkıyalık, bu sütunun takipçileri ile de paylaşıldı, Adalar Kent Konseyi’nin gündemine de sızdı. Yani, beklenen engellenmedi. Yasadışı avcılık sıradan bir durumcasına gerçekleşti. Bizler, tüketiciler, çatır çatır satın aldık yavru lüferleri. Bir birlik başkanı, bir üst birlik yönetim mensubu da çıkıp beyanat vermedi, bu ne rezalet diye. Yasasına saygılı, balığının tasasında kıyı balıkçılarının hakkına da köpüren bir öfke düştü, hâliyle!

Adalı bir kıyı balıkçısının sezon boyu avlayacağı balığın 500 kilo iken bir gırgır kayığının sadece tek bir molada bir kaç bin kilo çektiği kıyaslanırsa.. öfkenin boyutu anlaşılır, kanaatimce.

Benzer bir başka örnek de filo küçültmede yaşandı. Daralan sucul kaynakların doğru yönetimi adına GTH Bakanlığı iki yıldır filodan çıkmaya hazır kayıkları ruhsatları ile birlikte satın alıyor. Bu, prensipte doğru bir karar olsa da uygulamada büyük eksikler içeriyor. Sadece bu yılın listesine bile bakacak olsanız göreceksiniz ki, filodan çıkan kayıklar ortalamada 10 metre civarında! Bu kayıkların filodan eksilmesinin sucul kaynak yönetimine katkısı olmayacağını beşikteki çocuk dahi söyleyecektir.

Olup biteni gören ama eğrilikleri asla ve asla Ankara’ya konuşamayan kıyı balıkçılarına da “bu ne perhiz…” diye söylenip durmak düştü, bu sefer de!

Örnekleri artırmak kolay: halde her daim satılan yavru balıklardan misina ağı yasaklarına, kayıtdışı balık ekonomisinden, midye mafyasına, balıkçının sosyal haklarından ÖTV’siz mazota onlarcası sıraya girer.. Hiçbir seferinde kıyı balıkçısı iletemiyor derdini merkez otoriteyle ve her seferinde de yılgınlık ve en nihayetinde öfke yerleşmekte, yüreklerine!

Kıyı balıkçısı, yani balıkçımızın yüzde 85’i, yani küçük ölçekli balıkçılarımız, bugünlerde kazan kaldırmanın eşiğinde. Zira ne denizde balığı koruyan politikaları kurabildik, işletebildik ne de bir emekçi olarak balıkçının sosyal haklarını, ekmeğini konuşur hâldeyiz. Bu öncelikle merkezî otoritenin ayıbı ancak süreçte birliklerden üst birliklere, medyadan sivil toplum hareketlerine merkezî otoriteye sözümüzü iletmede fevkalade eksiğiz.

Merkezî otorite kendisine öncelik zorlanmasını sevmez. Hazır olmadıkça, kendi iç dengelerini arzu ettiği usulde kurgulamadıkça harekete geçmez. Tabanın tasalarını duysa bile ötelemesi fıtratı gereğidir. Kooperatif, Birlik ve Üst Birliklerden beklenen, sivil inisiyatiflerden özlenen, sendikalardan derneklerden umulan tabanın dertlerini merkezî otoritenin dertleri arasında tepe sıraya oturtmaktır. İktidarlar bu yolla yönetilir, halkın iktidarı böyle böyle olurlar.

Devam edeceğim, zira bereket onu korumasını bilenin. İktidarlar, onu yönetmeyi, ona konuşmayı becerebilenin. Yarın, neticede hepimizin.

[email protected]

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

Etiketler:

Hakkında Defne Koryürek

Defne Koryürek