Salı , 26 Mayıs 2015
Anasayfa » Yazarlar » HDP’ye oy vermek ya da Türkiye’nin Erdoğan-Öcalan açmazı
HDP’ye oy vermek ya da Türkiye’nin Erdoğan-Öcalan açmazı

HDP’ye oy vermek ya da Türkiye’nin Erdoğan-Öcalan açmazı

Bu yazıyı yazmamak olmazdı.

 

Netameli bir konu, çünkü.

 

Bazıları için durum, aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık vaziyetleri olmakla beraber; şu bizim yerli “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi”ne seçenek bulmak bakımından önümüzdeki seçimde HDP‘ye oy vermek, kimilerini daha şimdiden arpacı kumrusuna çevirmişe benziyor.

 

Erdoğan‘ın ekmeğine yağ sürmeyi, hele benim gibi biri asla istemez.

 

Fakat HDP gerçeğini de söylemek gerekiyor.

 

Kimseyi caydırmak için değil elbet; lâkin, yarın Hakk’ın Divanı’nda Timur‘un karşısında yalnız bırakılmış Hoca Nasrettin durumuna kim düşmek ister ki?

 

Bir kere şu “Türkiye’nin partisi” olma savının, oy oranını arttırma kandırmacasından başka bir şey olmadığını ifşa ile söze başlayalım istiyorum.

HDP‘nin ne olup ne olmadığını, kıdemli PKK ağalarının bile çoğu zaman ağzı lâf yaptığı için katlandıkları Demirtaş gibi işlerine yaradığı sürece tutulan bir görevliden değil, Öcalancı Kürt Hareketi‘nin hâlen yürürlükteki manifestosu “KCK sözleşmesi”nden giderek anlamaya çalışmaktır, doğru olan.

 

Nitekim Zübeyir Aydar da “harekette farklı ‘baş’lar yok, farklı görevde bulunanlar var. Herkes Başkan Apo’ya bağlı olarak bir bütündür” diyerek HDP, KCK, Kandil ve Avrupa Diasporası‘nın mevcut yapılarını işbölümü çerçevesinde görmek gerektiğine dikkat çekmiştir.

 

Buna göre HDP, asıl parti olan PKK‘nın ve bağımsız Kürt ulusu yaratma azmindeki “KCK Önderlik Sistemi”nin, Türk Devleti’nin nezdinde Ankara’nın Meclis’inde açtığı, âdetâ İrtibat Bürosu mahiyetindeki siyasi organıdır.

 

Görevi, Kürt toplumunu KCK ilkeleri doğrultusunda bilinçlendirmek ve örgütlemek olup, hareketin PİAR’ını ve halkla ilişkilerini yürütürken; müzakere kuryeliğinin yanı sıra, Kürt taleplerini “Devlet”le de dengelemektir.

 

O yüzden bölgesel-yereldir ve sadece Kürtlere münhasırdır.

 

Ortak coğrafyada bütüncül bir toplumu değil, iki ayrı halklı bir modeli öngördüğünden, bölücü, ayrıştırıcı ve parçalayıcı karakterdedir.

 

Ayrı devlet kurma idealinden şimdilik vazgeçmiş görünmesi, Türkiye’nin varlığından beslenmenin ve umulan gelişmenin henüz tamamlanmadığı nedeniyledir.

 

AKP nasıl ki Erdoğan vesayeti altında bir partiyse; HDP de Öcalan despotizmi ve Kandil militarizminin vesayeti altında bir partidir.

Türkiye‘yi bu yönleriyle eleştirirken, HDP‘yi görmezden gelmek asla ahlâki sayılamaz.

 

Türkiye‘nin demokratikleşme sorunlarını AB konseptiyle kotarmak varken, dünyanın artık terke geçtiği şarka yaraşır arkaik milliyetçiliklerle telâfiye çalışmak, iler tutar yanı olmayan bir aymazlıktır.

 

Zira hiçbir haklılık, bir başka milliyetçi tavrı meşru kılmaz.

 

Tüm yurt çapında bütüncül bir akılla güdülecek ademimerkeziyetçi reformist yaklaşımların Kürdistan‘a yansıyan izdüşümü ile, Öcalancı Kürt projesinin Kürdistan‘a vereceği biçim aynı şeyler değildir ve aynı sonuçları doğurmayacaktır.

 

Sorun Kürtlerin özerk olması değildir.

 

Sorun bunun demokrasi içinde ve demokratik değerlerle olmamasıdır.

 

O nedenle de gerici ve maceracıdır.

 

Birbirleri için ileri geri konuştuklarına bakmayın, birlikte iş tutacak iki parti varsa, o da AKP ile HDP‘den başkası olamaz.

 

Çünkü çağı halâ yeterince kavrayamamış, umarsız iki parti olan CHP ve MHP ile kan uyuşmazlığı, onmaz sayrılıklar düzeyindedir.

 

Bu durumda HDP, AKP‘nin iktidardan düşmesini kesinlikle istemez.

 

Eğer koalisyon olacaksa da, bunu kimseye kaptırmaz.

 

İte kaka da olsa, ne yapılacaksa gene onunla yapmayı yeğleyecektir.

 

Demirtaş‘ın satır aralarında “AKP’nin tek başına iktidar olamayacağını” vurgulaması, iktidarı paylaşma niyetinin şimdiden bir işmarı sayılsa yeridir.

 

AKP‘den kurtulmak için HDP‘ye oy verenler, yağmurdan kaçarken doluya tutulacaklarını da hesap etmelidirler.

 

Ne ki, HDP barajı aşamazsa Erdoğan‘ın kâbus projelerinin işlerlik kazanacağı da bir gerçektir.

 

Ama Erdoğan HDP ile frenlenirse, bu defa da Öcalan senaryolarının önü açılacaktır.

 

Yani neticede öyle de olsa böyle de olsa kırk katırla kırk satır hâli söz konusudur ki, Şark‘ta yaşamak zaten bu demektir!

Etiketler:

Hakkında Namık Çınar

Namık Çınar
1949'da Tekirdağ'da doğdu. İlkokuldan sonra Selimiye Askeri Ortaokulu, Erzincan ve Kuleli Askeri Liseleri, Kara Harp Okulu ve Piyade Okulu'nda okudu. 12 Mart'ta teğmenken komünistlikle suçlanarak ordudan atıldı. Hakkında ceza davası açıldı. Genelkurmay Askeri Mahkemesinde yargılanıp aklanınca TSK’ya yeniden döndü. Fakat 12 Eylül rejiminin baskısıyla yüzbaşı iken istifa ederek ordudan tekrar ayrıldı. Ticaret yaptı. Subayken bir ara 'Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde okudu. Halen 'İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi' öğrencisidir. Beş yıldır da TARAF'ta yazıyor, bağımsız bir yazar olarak birikimlerini bir görev bilinciyle aktarıyor.