“İslam dini nasıl oldu da hiddetin siyasi aracı hâline geldi?”
Soru CNN International kanalının ünlü sunucusu Christiane Amanpour’a ait.
Paris’te Charlie Hebdo dergisine yönelik barbarca katliamın ardından sokağa dökülen binlerce vatandaşın yanından bildiren Amanpour “Bu basit bir terör saldırısı değil demokrasinin kendisine bir saldırı” diyordu.
Sorduğu soru hayati ve meşru. İslam dini nasıl oldu da hiddetin aracı hâline geldi?
Yanı başımızda Suriye’de Irak’ta İslam adına insanların başlarını kesip videosunu çeken, kadınları köle pazarlarında beş kuruşa satan canavarlar nefret ve korku saçarken Avrupa’nın kalbinde çizerler ifade özgürlüğünü savundukları için kurşunlanırken biz Müslümanlar bu soruyu sormak zorundayız.
Bu öfke nereden kaynaklanıyor? Ortadoğu’da, Afganistan’da, Afrika’nın elmas, altın fışkıran coğrafyasında Batı’nın dayattığı şiddet ve sömürü düzeninden mi? Ebu Ghraib, Guantanomo zindanlarında esir muamelesi gören, aralarında terörün T’sine bulaşmamış Müslümanların her türlü hakaret, işkenceye müstahak görülmesinden mi? İsrail’in Filistinlere onlarca yıldır yaşattığı zulümden mi? Batı’nın ekonomik ve askerî gücü karşısında duyulan eziklikten mi?
Avrupa’da yeniden hortlayan ırkçılık ve İslamofobi’den mi?
Bunların hepsinin mutlak payı var. Ancak bunların hiçbiri ne dün ne de an itibarıyla İslam dini adına yapıldığı savunulan korkunç katliamları meşru kılar. Sadece bu insanların nasıl oldu da başkasının canına kast edecek hale geldiğini anlamamızı sağlar.
Dünkü kan banyosu karşısında “gerçek İslam bu değil” kolaycılığına sarılanlar var. Bunun ötesine geçip aynaya bakma zamanı geldi. Asırlar boyunca İslam’ın bayrağını taşıyan Osmanlı’nın mirasçısı modern Türkiye için hele zül oldu.
AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkenin kendi demokrasisini bir yandan güçlendirirken sahiplendiği demokratik değerleri yayabilme fırsatını yakalandığına inanmıştık.
Varılan nokta ortada. “Üstün akıl” yolsuzluğun, zorbalığın, bahanesi, kılıfı da “iman” oldu. Erdoğanistlerin pompaladığı bu zihniyetin peşinden sürüklenenler tarafından dün sosyal medya ortamında infaz edildim. Ağza alınamayacak küfürler, ölüm tehditleri saatlerce Twitter sayfama yağdı.
“Kâfir” uğultuları eşliğinde toplu linçe tabi tutulmamın sözde sebebi neydi peki?
Bir twitim’de Paris’teki saldırganların “Peygamber Efendi’nin intikamını aldık” dedikleri iddiasını aktardım. Yanlışlıkla “Efendimiz” yerine “Efendi” dememden koptu bütün fırtına. Olayın şokuyla atılan acele bir twit’den Peygamber Efendimize hakaret ettiğim manasının çıkacağını düşünememiştim. Dikkatsizlik ürünüydü. İncitmiş olabileceğim insanlardan özür diledim. Nafile.
Saldıranların temel dayanakları şu: “Dinimiz, Peygamberimiz kutsalımızdır. Ona dil uzatanlar ölüm dâhil her türlü cezayı hak ediyor.” Peygambere birçok Müslüman’a göre karikatürleriyle hakaret ettiği düşünülen Charlie Hebdo çizerleri bu zihniyetin kurbanı oldu. Tüm dünyaya verilen mesaj şu: “Müslümanları kızdıran ölümü de göze almalı. Akıllı olun.” Yani İslamiyet’in özel bir muafiyeti var. Ve maalesef bu zihniyet Türkiye’de artarak zemin buluyor.
İslam’ın yorumunu yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor diyenler var. Henüz daha açıkça telaffuz edemeseler de İslamiyet’in kendisi gözden geçirilmelidir diyenler var. Bence temel sorunu ıskalıyoruz. Mesele İslamiyet Hıristiyanlık değil. Kaldı ki dinimiz barışı, merhameti, aklı emrediyor. Çoğu Müslüman, her vicdan sahibi insan gibi dünkü cinayetleri lanetledi. Din, gücü ve şiddeti meşru kılmak için asırlardır kullanıldı. Gücün sorgulanmamasını sağlamak için hep “kutsallar” üretildi. Türkiye’de olduğu gibi.
“Medeni” Avrupa’nın Yahudileri gaz odalarında öldürüp kemiklerinden sabun yapmalarının üstünden sadece 70 yıl geçti. Esas gözden geçirmemiz gereken insanlığımız. Sadece Müslümanlar değil. Hepimiz. Şöyle bir dünyaya göz atın. İnsanlığımız elden gidiyor. İnsanlığımız.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: