
İstihbarat dünyasından bir kuple: Kara Kutu
İstihbarat ve ajanlar konusu Soğuk Savaş döneminin vazgeçilmez gündem maddeleriydi. İnsanların ajanlıkla suçlanması ya da yakalanması öyle garipsenecek bir durum değildi. Tabii devletler iç problemleri nedeniyle halkın ilgisini başka konulara yöneltmek amacıyla bu durumu köpürtüp uluslararası bir kriz hâline de getirdiler zaman zaman. Günümüzde ajanların yakalanmasına dair haberler duysak da artık insanların dikkatini çeken yanı ideolojik yanı değil ne kadar güzel/ yakışıklı olup olmadıkları! Bakınız “femme fatale”(çekici ve baştan çıkarıcı kadın) diye adlandırılan FBI’ın Manhattan’da bir kafede yakaladığı Rus ajanı Anna Chapman üzerinde dönen konuşmalar ya da “geyikler”!
Kanal D’de yeni yayınlanmaya başlanan “Kara Kutu” da benzer bir ajan hikâyesi üzerine kurulmuş bir dizi! Mehmet Duman, hafızasını bir buçuk yıl önce kaybeden, ara ara bazı şeyler hatırlayan, bu süreçte İstanbul’da bir barda gitar çalan biridir. Bir gece çalıştığı barda bir kavga çıkar. Mehmet başına aldığı darbe nedeniyle geçmişe dair önemli şeyler hatırlar. Kendisinin bazı kişiler hariç kimsenin bilmediği devlet içi gizli bir örgütlenmenin ajanı olduğuna dair veriler bir bir ortaya çıkarken onun hafıza kaybına sebep olan kişiler de afişe olmamak için Mehmet’ten kurtulmaya çalışmaktadır. Bu süreçte hatırlamadığı karısı ve kızı ile karşılaşan Mehmet bir yandan eski ile yeni hayatı arasında kararsızlık yaşarken bir yandan da başına gelenlerin sorumlularını bulmak için harekete geçecektir.
Dizinin “Bourne Üçlemesi”ne benzerliği konuşulsa da asıl referans noktası, “24” ve “Homeland” dizilerinin yapımcısı Howard Gordon’ın yapımını üstlendiği 2014 yılında ilk sezonu TNT’de yayınlanan “Legends”. Karakterler ve olaylar, mekân farkı ve seyirci alışkanlıkları doğrultusunda değiştirilmiş o kadar. Bizde Mehmet ailesine düşkün bir baba iken Legends’da Martin boşanmış biridir. Mehmet’in kim olduğunu biliriz ama Martin’de “Bir ben vardır benden içeru” gibi hangi kimliğinin gerçek olduğu belli değildir. Olayın düğüm noktası budur Legends için, bizdeyse Mehmet’in başına gelenlerden sorumlu kişileri bulup cezalandırmaktır asıl istenen!
Kabul edelim en iyi ajan filmleri Amerikan yapımıdır. Birçoğu artık klişe hâline gelmiş senaryolardan oluşsa da seyirci yine de izlemek ister. Ajanın hafıza kaybı, ona destek olan kadın, kim olduğunu bilmeden düşmandan kaçma hâli bu klişelerden bazılarıdır! Bizde “Kurtlar Vadisi” dışında bu konuya eğilip başarılı olmuş bir dizi yok. Filmdeyse aklıma ilk gelen 2011 yapımı Timuçin Esen ve Meltem Cumbul’un başrollerini üstlendiği “Labirent”! Amerikalılar gibi komplo teorilerine merakı olan bir toplum olduğumuz için her daim alıcı olan bu türün ülkemizde neden bu kadar az üretildiği üzerine ayrıca düşünmek lazım. Belki de bizdeki yapımlara kurgu da olsa da siyaset ayağını eklemenin pek mümkün olmamasıdır buna ket vuran!
Yönetmeni ve senaristi Behzat Ç.’nin sağlam referansıyla gelen bu dizi, yayınlanan iki bölümüyle sosyal medyadaki yorumlara bakıldığında ilgi çektiği görülüyor. Bazı mantık hataları görülse de bunlar dizinin sağlam kurgusunu pek etkilemiyor. İlginin sürüp sürmeyeceğini ve benzer türden başka dizilere yol açıp açmayacağını ise zamana gösterecek!
***
İsmi ile müsemma bir oyun “Tesir” !
Eksenini “modern” insanın kafasını en çok kurcalayan ve kendine dert edindiği aşk ve mutluluğu yine “modern” tıbbın icadı antideprasanla bulmaya çalışma gayretinin oluşturduğu bir tiyatro oyunu Tesir! Siyah Beyaz Renkli Tiyatro tarafından Türkiye’de ilk kez sahnelenen oyun, metnin sağlam yapısı ve oyuncuların performanslarıyla göz dolduruyor. Salih Bademci, Güneş Sayın, Aslı Yılmaz ve Metin Yavuzoğlu performanslarıyla ayrı ayrı alkışı hak ediyor. Bu sezonda sahnelenen oyunlar içinde söz edilmeye değer birkaç oyundan biri bence. Yerinizde olsam kaçırmam. Hoş, kaçırmadım da zaten!
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: