
İyi bir yalan, iyi bir film
Bazen bir ulusun ne kadar büyük acılarla boğuştuğunu anlatmak için bir tane film çekmek bile yeterlidir. O filmin gücü konu hakkında yazılacak kitapların, yapılacak konuşmaların, çekilecek belgesellerin çok ötesinde olabilir. Sinemayı da esasında güçlü bir sanat dalı yapan öğelerden biri budur.
Sudan’ın uzun yıllardır yaşadığı iç savaş ve bu savaşta acı çeken insanların dramı ne yazık ki kimi ünlü Hollywood yıldızlarının konuya dikkat çekmesine kadar medyada pek yer bulmamıştı. Ancak yıllar içinde Sudan için yapılan gösteriler ve etkinlikler sonucunda artık bu ülkenin yaşadığı sıkıntılar da bir nebze olsa da daha fazla biliniyor.
Margaret Nagle’nin senaryosunu kaleme aldığı Phillippe Falardeu’nun yönetmenliğini üstlendiği The Good Lie/ İyi Bir Yalan Sudan’dan Amerika’ya giden dört kardeşin hikâyesi üzerinden hem Sudan’da yaşananlar hem de insanlık adına oldukça önemli konuları anlatıyor.
Sudan’da uzun yıllardır yaşadıkları köy baskına uğrayan ve ebeveynleri öldürülen Deng kardeşler oldukça tehlikeli ve uzun bir yolun ardından Kenya’daki mülteci kampına ulaşırlar. Yürüyerek yaptıkları yolculukta bazı ‘kardeşler’ hastalık ve açtıktan, bazıları ise askerler tarafından öldürülür.
Mülteci kampında uzun süre geçiren kardeşler daha sonra Sudan’ın Kayıp Çocukları (Lost Boys of Sudan) programı dâhilinde Amerika’ya gitme hakkı kazanır. Amerika’ya vardıklarında ise Mamere (Arnold Oceng), Jeremiah (Ger Duany) ve Paul (Emmanuel Jal) kız kardeşleri Abital’den (Kuoth Wiel) ayrılacaklarını öğrenir. Erkekler Kansas’ta iş arayacakken o bölgede kendisini isteyen bir aile olmadığı için Abital Boston’a gitmek zorunda kalır.
Hayatlarında Afrika’dan dışarı hiç çıkmamış, modern toplum hakkında en ufak bir fikirleri olmayan üç kardeş Kansas’a gittikleri zaman iş bulmaları için kendilerine Carrie Davis (Reese Witherspoon) isminde bir görevli yardım etmek üzere görevlendirilir. Deng kardeşler bir yandan Amerika’da hayata adapte olmaya çalışırken bir yandan da kız kardeşlerini yanlarına getirmenin yollarını aramaya başlarlar.
İyi Bir Yalan Hollywood’da uzun süre sürüncemede kalan ancak Margaret Nagle’nin uzun uğraşları sonucunda ve biraz da şansın yardımıyla çekilen bir film. Her ne kadar konusu Sudan’ın Kayıp Çocukları gibi görünse de özünde kardeşliğin önemini anlatıyor.
Aynı zorlukları yaşayan, anne ve babaları aynı olmasa da yaşadıkları acıların da etkisiyle birbirlerini kardeş olarak gören bir grup gencin yaşam savaşı sırasında nasıl travmalar atlattıkları, birbirlerine nasıl destek oldukları oldukça etkili bir biçimde anlatılıyor. Özellikle Carrie ile Abital’in birlikte dondurma yerken yaptıkları ve “neden ben değil de o” şeklinde biten konuşmaları çoğu kardeşi olan kişi için bir anlam ifade ediyor.
Film boyunca kimi ufak rollerde de Sudan’ın Kayıp Çocukları programı ile Amerika’ya gelen kişiler oynatılmış. Nagle filmi yazarken ve çekim aşamasında en büyük hedeflerinden birinin 11 Eylül sonrasında kapatılan bu programın yeniden hayata geçirilmesi olduğunu belirtiyor.
İyi Bir Yalan esasında pek de tanınmayan oyuncuların yer aldığı, küçük bütçeli bir film. Ne var ki Frank Capra’nın It’s A Wonderful Life/ Şahane Hayat’ı gibi izleyene oldukça tesir eden bir yapım. İyi Bir Yalan kardeşliği, dayanışmayı, zorlukların üstesinden birlikte gelmeyi anlatan, yüreklere dokunmayı beceren gerçekten izlenmesi gereken yapımlardan biri.
Bazen iyi bir sinema filmi, dünya üzerinde nerede yaşadığını, neler çektiğini bilmediğimiz insanların sesini bize sanki yanımızdaymışlar gibi duyurur. O insanların sesini duyduğumuz zaman bir şey yapamasak bile o filmin etkisiyle kimi durumlarda daha özenli davranmaya dikkat ederiz. Bu yüzden kimi zaman anlatılanlar tamamen doğru olmasa da iyi filmler dünyayı güzelleştirmeye yardım eder.
THE GOOD LIE/ İYİ BİR YALAN
Yönetmen: Philippe Falardeau
Senaryo: Margaret Nagle
Görüntü Yönetmeni: Ronald Plante
Oyuncular: Reese Witherspoon, Arnold Oceng, Ger Duany