Cuma , 22 Mayıs 2015
Anasayfa » Yazarlar » Kadınlar Günü’nde üç kadın besteci
Kadınlar Günü’nde üç kadın besteci

Kadınlar Günü’nde üç kadın besteci

Erkek olmanın başarıya ulaşmanın ön koşulu sayıldığı dönemlerde bile müzik dünyasına eserleriyle katkıda bulunan pek çok kadın besteci vardı. Onlar, önlerine çıkarılan tüm engellere rağmen üreten, kalplerinden geçen müziği notalara döken yürekli ve yetenekli kadınlardı.

Bugün o kadın bestecilerin üçünden, Fanny Mendelssohn, Clara Schumann ve Lili Boulanger’den söz etmek istiyorum. Bu yazıyı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün sabahında kaleme aldığım düşünülürse bu arzumun nedeni de anlaşılır elbette.

Yaylılar ve solo piyano için pek çok eser besteleyen; sonatları, kantatları bulunan Fanny Mendelssohn, mesleğinde kadın olmanın zorluklarını sonuna kadar yaşadı. 1805’te Almanya’da doğan Fanny, en az erkek kardeşi Felix Mendelssohn kadar yetenekli ve çalışkan olduğunu defalarca ispat etmişti. Ancak babası Abraham Mendelssohn, bu yetenekli kadının kariyeri önünde en büyük engeldi. Kadınların asli görevinin ev kadınlığı olduğunu düşünen baba Mendelssohn, kızının toplum önünde piyano çalmasını istemiyordu. Fanny’nin pek çok bestesinin ancak erkek kardeşinin imzasıyla yayımlanabildiğini de söylemeden geçmemek gerek. Ne zaman ki saray ressamı Wilhelm Hensel ile evlendi, rahatladı Fanny. Eşi onu hem piyano çalması hem de beste yapması konusunda yüreklendirdi. Artık zamanın ünlü sanatçılarının da davetli olduğu dinletilerde piyanosunun başına geçiyor ve bestelerini kendi adıyla yayımlıyordu. 42 yaşında ani bir ölümün kollarına düşen Fanny Mendelssohn, nice güzel eser bıraktı ardında.

1819 doğumlu Clara Wieck Schumann ise Fanny’nin aksine, döneminin en önemli piyano öğretmenlerinden biri olan babası Frederick Wieck’ten hep destek gördü. Çalışıyla herkesi büyüleyen bu özel kadının bestecilik hususunda ne kadar yetenekli olduğu da ortadaydı. Bir gün, Robert Schumann girdi Clara’nın hayatına. Bu genç adam, hukuk öğrenimini yarıda bırakmış ve Frederick Wieck’ten ders almaya başlamıştı. İki genç, zamanla yakınlaştılar ve sonunda evlenmeye karar verdiler. Clara, hassas yaradılışlı Schuman’la evlenmesinin kızının kariyerini olumsuz etkileyeceğine inanan Frederick Wieck’in tüm muhalefetine rağmen, sevdiği erkekle hayatını birleştirdi. İki sanatçının müzikle ve çocuk sesleriyle dolu bir hayatı oldu. Zamanının en büyük piyanistlerinden biri olan Clara, yorumuyla herkesi büyülüyor ve beste yapmayı da sürdürüyordu. Yaşamının son yıllarını akıl hastanesinde geçiren Robert Schumann’ın ölümünden sonra besteciliği bıraktı Clara. Kendini eşinin eserlerini yorumlamaya adadı. 77 yaşında ölen Clara Schumann’ın, pek çoğu piyano için yazılmış eserleri günümüzde de sık sık seslendiriliyor.

1893 doğumlu Fransız besteci Lili Boulanger’in yaşamı, henüz açılmadan solan güllerinki kadar kısa ama bir o kadar verimliydi. O da tıpkı Clara gibi müzisyen bir ailenin ferdiydi ve üstün yeteneği, ortaya çıkmak için uzun süre beklemedi. Henüz iki yaşındayken ileride müzisyen olacağı anlaşılmış, beş yaşına varmadan o sırada Paris Konservatuarı’nda okuyan ablası Nadia Boulanger ile birlikte derslere girmeye başlamıştı. Ne yazık ki Lili’nin 25 yıllık kısa yaşamının önemli bölümü hastalıklarla boğuşarak geçti. Çocukken geçirdiği solunum yolları rahatsızlığı sık sık nüksetti ve sonunda bu özel kadını yaşamdan kopardı. Kısa ömründe çoğunlukla keder ve kayıp temalarını işlediği çok güzel eserler yaratan Boulanger, daha uzun yaşasaydı kimbilir neler yapacaktı. 1913’te, “Faust et Helene” adlı eseriyle Prix de Rome ödülünü kazanan ilk kadın besteci olan Lili Boulanger’in eserleri hâlâ yorumlanıyor ve dinleniyor. Aralarında “La Princesse Maleine” adlı operasının da olduğu bazı yapıtları ise ne yazık ki yarım kaldı.

Daha nice kadın besteci, hayat öykülerini ve eserlerini dünyaya armağan edip ayrıldı yaşamdan. Bugün yerim sadece üçünden söz etmeye yetti. Kimbilir belki bir gün diğerleri de bu köşeye konuk olur.

[email protected]

twitter:@ozlemertan

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

Etiketler:

Hakkında Özlem Ertan

Özlem Ertan
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji bölümünden mezun oldu ve akabinde İstanbul’a yerleşti. Gazeteciliğe Agos’ta başladı. İki yıl boyunca Agos’ta muhabirlik yaptı ve kültür sanat yazıları kaleme aldı. Ardından Taraf gazetesine geçti. 2008 senesinden beri Taraf’ta kültür sanat yazıları yazıyor. Aynı zamanda 2011'den bu yana da Taraf gazetesinin politika şefi olarak görev yapıyor. Çeşitli dergilerde ve derleme kitaplarda öyküleri yayımlanan Özlem Ertan'ın ilk romanı "Âşık Kadınlar Denizhanesi", 2015'in Ocak ayında yayımlandı.