
Karanlığa doğru hızla
Geçen hafta içinde Adliye Sarayı’nda gerçekleştirilen silahlı saldırı sonrası Türkiye yeni bir dönemece girmiş görünüyor. Bu dönemecin sonrasındaysa karanlık var. İç Güvenlik Yasası’nın geçmesinin ardından böyle bir saldırının gerçekleşmesi iki önemli sonuç verdi. İlk sonuç AKP iktidarının yalandan da olsa sürdürmeye çalıştığı demokrasi söylemini kesin ve resmî olarak sonlandırması oldu. İkinci sonuç ise devletin güvenlik güçlerinin hâlâ derin ve karanlık sularda yüzdüğü gerçeğinin ortaya çıkması oldu.
AKP’nin demokrasi söylemini kesin olarak sona erdirmesi ilk bakışta olumsuz gibi görünse de demokrasimizin geleceği açısından uzun dönemde olumlu. Yaşananlar Türkiye’de –bir dönem AKP yanlısı liberallerin iddia ettiğinin aksine–, politik muhafazakârlığın baskıyla ne denli uyumlu olduğunu göstermesi açısından ders niteliğinde. Üzücü olan bu dersin kanlı geçmesi. Adliye’deki olayla ilgili çok temel birkaç soru soralım; Berkin Elvan’ın katilleri nerede, kimler bu katillerin isimlerini neden saklıyor? Soruşturmada sonuca ulaşmak üzere olduğu söylenen Savcı Kiraz neden hedef seçiliyor? Saldırıyı gerçekleştiren militanlar neden diri ele geçirilemiyor? Ve bütün yaşananların ardından hangi nedenle avukatlar bizzat Cumhurbaşkanı ve hükümet tarafından hedef gösteriliyor?
Yanıt yok. Çünkü baskı rejimlerinde soru sorulmaz; baskı rejimlerinde hak aranmaz, baskı rejimleri gerçeklerin ortaya çıkmasını istemez. Başbakan’ın sokağa çıkılmasını da yasadışı ilan etmesinin ardından AKP sıkıyönetimi ilan etmiş oluyor. Şu ana kadar daha çok demokrasi vaat ederek oy alan bir parti artık tam anlamıyla sivil diktanın kurucusu ve taşıyıcısı hâline gelmiş oluyor. Bu nedenle seçimlerden –hile olmaması şartıyla– yenilgiyle ayrılacaklar. Bu olumlu.
İkinci çıkarım daha olumsuz; derin devlet denen güvenlik aygıtının kendine tehdit olarak gördüğü kesimlere yönelik ne kadar acımasız davranabildiği Çağlayan’da bir kere daha ortaya çıktı. Gerçekleri kendi tekelinde gören güvenlikçi devlet aygıtı Berkin’in katillerini ortaya çıkarmak isteyenlere açık bir gözdağı vermiş oldu. Yurttaşın refahı yerine kendi güvenliğini ön plana koyan derin devlet uyduruk Ergenekon, Balyoz soruşturmalarının aslında kendiyle hiçbir ilgisi olmadığını da militanların infazı ve savcının yaşamını yitirmesiyle ortaya koyuyor. Berkin’in katilleriyle ilgili gerçekler aynı Uğur Mumcu, Hrant Dink, Musa Anter ve katledilen onlarca aydınımızın cinayet soruşturmalarında olduğu gibi karanlık ve derin sulara gömülüyor. Sırtını iç güvenlik yasasıyla garantiye alan derin devlet 2010’larin ikinci yarısının 90’ları hatırlatacağı müjdesini veriyor. Baksanıza, Fenerbahçe otobüsüne yönelik saldırı bile artık karanlık odaklar söylemiyle korku rejimini kuvvetlendirmek için kullanılıyor.
Seçimlere şunun şurasında iki ay kaldı. Görünen: AKP bu seçimlerden hile olmazsa yenilgiyle ayrılacak; yükselen korku rejimi ve derin devlet olacak. HDP’ye barajı geçmesi durumunda karanlığı durdurmak için büyük bir sorumluluk düşüyor. Ülkenin barışı bu sefer gerçek anlamda tehlikede.
@UlasDogaEralp
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: