
Karanlık Salı
Bundan yıllar sonra yapılacak data verileri araştırmaları sonucu Türk tarihinde o gün “Karanlık Salı” olarak yer alacak.
Bütün ülkede günün ilk saatlerinden itibaren elektriksiz kalmanın o gün salıyı sallayacak ana mevzu olacağını sanırken savcı operasyonu güne damgasını vurdu. İki olayın da bu kadar hızla tüm ülkeyi etkilemesinin sebebi aslında teknolojinin insanlığı bu kadar çok hâkimiyeti altına alması. Elektrik kesintisiyle beraber ne yapacağını şaşıran modern insanlık, mağazaların pek çoğunun kapalı olduğu Nişantaşı sokaklarında ellerinde şarj aletleriyle “Lütfen, yalvarırım bir gıdım elektrik” diye dolanıyordu. Elektriksiz ve dokunmatik telefonsuz kaldıklarında solungaçları alınmış balıklar gibi oldular.
Çağlayan Adliyesi’nde savcının rehin alınması da yine teknoloji sayesinde bu kadar etki yarattı. İlk başta şaka gibi gelen bir olay savcının namlunun ucundaki fotoğrafının sosyal medya üzerinden sızdırılmasıyla gerçeğe dönüştü. Akıllı telefonlar bir eylemin içinden en can alıcı kareyi gayet rahat bir şekilde hedefine ulaştırıyordu.
Ve gerçek buydu. Bir fotoğraf karesi kadar netti her şey. Berkin Elvan davasına bakan savcı, DHKP-C’li iki kişi tarafından rehin alınmıştı ve pazarlıklar başlamıştı.
O kadar ikiyüzlü bir sistem ki, dinamiklerini anlamak bazen gerçekten hiç mümkün olmuyor. 16 yaşında öldürülen mahalleden bir çocuğun katilinin söylenmesi için yine başka çocuklar ölüyor, başkaları katil oluyor. Adalet isteyen gidip adalet sarayını basıyor. Hukuk mezunu bir genç Cumhuriyet savcısını rehin alıyor. Üstelik bile bile, ölümü göze alarak o odaya giriyorlar. Bir tür intihar eylemi aslında bu.
Bu devleti az biraz tanıyorsak, pazarlık, münazara, ikna gibi yöntemleri başaramayacaklarını zaten biliyoruz. Onlar öldürmeyi, yok etmeyi, izleri kapayıp toplu mezarlara gömmeyi severler. Sonunda da öyle oldu. Başarılı operasyon diyorlar bunun nesi başarılı anlamak mümkün değil. Odadaki üç kişinin üçü de ölüyor ve bu mu başarı oluyor. Savcının koltuğunu mu kurtardınız da başarılı oldu?
Evet, aslında bakarsak kurtarılan tek şey koltuk oldu. Kendi koltuklarını, kendi kellelerini kurtardılar ve yine bunun için üç kişiyi birden kurban etmekte sakınca görmediler.
Savcı Selim Kiraz iyi bir insandır, harika bir babadır, adalet aramak için o göreve gelmiştir… Bunların hiçbiri şu noktada önemli değil bence. Yanlış zamanda yanlış yerde bulunmuş bir insan sadece. Savcı orada bir simgeydi. Onun bir savcı, bir öğretmen, bir doktor olmasının da bir önemi var mı bilmiyorum. Aslında namlunun ucunda fotoğrafını gördüğümüz devletti.
İki yıldır bir çocuğun katillerini saklayan ve bunu açıklamak için hiçbir şey yapmayan bir devlet. Bundan sonra bütün bu davalara bakan savcılar, hâkimler; acımadan insanlara saldıran polisler nasıl bir sistemin içinde yer aldıklarını görmeleri gerekiyor. Bir emirle tak fişi bitir işi, imzayı bas gönder, istediğini tutukla istediğini sal döneminin bir diyeti olduğunu bilmeleri gerekiyor bence. Bunu hepimiz için yapmaları gerekiyor çünkü herkes kendi adaletini aramaya başlarsa işler çığırından çıkacak.
Herkesin bu noktada sağduyudan daha çok adalete, herkes için eşit adalete ihtiyacı var. Bir kişinin bile kayırılmadığı, kanunlar önünde hızla yargılandığı ve cezasını çekmesi gereken adalete.
Katilleri istiyoruz.
Berkin Elvan’a gaz fişeği sıkan polisler derhal kanun önüne çıkarılmalı ve modern bir hukuk sistemi önünde yargılanmalı. Bu eylemlere dur demek istiyorsak karşısına koyacağımız şey bu olmalı.
Başka salılar kararmasın diyerek sözü dün ölen gerçek büyük usta Kayahan’ın o naif vecizesiyle bitirmek istiyorum:
Yolu sevgiden geçen herkesle bir gün bir yerde buluşmak dileğiyle…
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: