
Kıbrıs’ta yeni gün
Kuzey Kıbrıs’ın artık gerçek anlamda demokrat bir lideri var. Mustafa Akıncı’yı ilk olarak 2001 yılında UNOPS’un düzenlemiş olduğu Kıbrıs uzlaşmazlık çözümlemesi atölyesinde tanımıştım. Kendisi o zaman da bugün olduğu gibi Kıbrıslı Türklerin kendi ayakları üstünde durması gerektiğini savunuyordu. Kıbrıs Adası’nın siyasi geleceğinin Yunanistan ve Türkiye’den bağımsız olarak Kıbrıslı Türk ve Rumlar arasında ortaklaşa belirlenebileceği kanaatindeydi. Tabii o zamandan bu yana köprünün altından çok sular aktı. 2004 referandumunda Türkler çoğunlukla birleşmeden yana tavır koyarlarken Kıbrıslı Rumlar biraz da birleşmenin maliyetinden korkarak hayır oyu verdiler. Buna rağmen Avrupa Birliği Kıbrıs Rum Kesimi’ni tam üye olarak kabul etti. KKTC ise yoluna devam etti.
Günümüzde Kıbrıs Rum ekonomisi zor günler geçiriyor. İflas eden ekonomilerinin geleceğini Rusya’dan gelen krediler ve adanın güneyinde büyük miktarda bulunduğu söylenen doğalgaz rezervlerinin işletilmesinden gelecek ranta bağlamış durumdalar. Kıbrıslı Türkler ise geçmişte olduğundan çok daha fazla bir biçimde Türkiye’nin gölgesini üzerlerinde hissediyorlar. Su ve elektrik dağıtımı dâhil adanın birçok gereksinimi Türkiye’nin altyapı yatırımları ve yardımları sayesinde gerçekleşiyor. Türkiye’den gelen birçok öğrenci Kuzey Kıbrıs’taki üniversitelerde okurken, adada yerleşik bulunan 40 binin üzerindeki TSK personeli azımsanamayacak miktarda tüketimde bulunuyor, kuzeyin ekonomisine katkıda bulunuyor. Benzer şekilde KKTC’deki kumarhaneler hem Türkiye’den, hem de adanın güneyinden birçok kişinin hafta sonu uğrak mekânı olmuş durumda. Bütün bunlara bakıldığında Kıbrıslı Türklerin kendi kimliklerini ne ölçüde muhafaza edebildikleri bir soru işareti.
Akıncı’nın temsil ettiği görüş geçen gün televizyonlara da yansımış olduğu gibi Türkiye ile bir yavru- ana ilişkisi yerine eşit ve kardeş ülkeler arasındaki bir ilişki kurulmasını öngörüyor. Bu da hem ekonomik hem de siyasi anlamda KKTC’nin Türkiye’nin sunduğu olanaklardan daha ayrı ve özel seçimler yapmasını içeriyor. Ekonomik olarak şu ana kadar kapalı duran Maraş bölgesinin Rumlarla ortaklaşa açılmasının yanı sıra, politik olarak federal bir çözüme daha sıcak bakan, aynı zamanda adadan Türk askerinin artık ayrılması gerektiği öngörülüyor. Bu bakış açısı ne derece gerçekçi tartışılabilir tabii. Ancak Erdoğan’ın yaptığı gibi ilk baştan had bildiren bir yaklaşım KKTC’ye daha çok zarar verecektir. Türkiyeli siyasetçilerin öteden beri Kıbrıslı Türkleri hor gören yaklaşımı ada ve Türkiye arasındaki ilişkilere en büyük zararı verdi. O nedenle Erdoğan’ın bağırmak yerine Akıncı’yı dinlemesi gerekiyor.
Daha önceki bir yazımda bahsetmiş olduğum gibi uzun bir süreden beri Kıbrıs’taki görüşmeler göstermelik bir biçimde yapılıyordu. Simdi oyun yeniden kurulabilir. Barış ve birleşik bir Kıbrıs hedefine inanan bir KKTC Cumhurbaşkanı Rum Kesimi’nin elini daha fazla açılım yapmaya zorlayabilir. Ancak her zaman olduğu gibi Türkiye ve Yunanistan’ın desteği ve oluru olmadan adanın birleşmesi yakın zamanda mümkün gözükmüyor.
@UlasDogaEralp
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: