
Kırmızı Kitap’tan Anayasa’ya
Bir kitap ama aynı zamanda bir silah. Üste çıkan altta kalanı ona sokuyor. Toplumsal kesim ve kimliklerin “tehdit” adı altında hüküm giydikleri bir istiklal mahkemesi yahut bir istiskal hapishanesi. İktidar safarisinde devlet atını mahmuzlayanların avlarını içine tıkadıkları bir kafes. Yüzsüz ve ahlaksız devletin gerçek yüzü: Kırmızı Kitap.
Herhangi bir ironi ima etmeden söylüyorum: Kırmızı kitap, kâğıt üzerindeki hayalî anayasa değil, gerçek anayasadır. Evet, gerçek anayasa Kırmızı Kitap’tır. Çünkü onda iktidar ilişkileri, yurttaşlık ve hukuk önünde eşitlik gibi karşılıksız laflarla perdelenmiyor. Kırmızı Kitap, Anayasa’dan daha dürüst, daha mert, daha gerçek. Toplumun tamamının olmasa bile gücü elinde tutanın ihtiyacına göre sürekli güncelleniyor. Hayatın içinde.
Kırmızı Kitap, toplumun değişik kesimleri arasındaki ilişkileri çıplak hâliyle ele veren bir idari cihazdır. Zaten kırmızılığı bir mahcubiyetin değil, bir kesinlik ve kararlılığın rengidir. Süslü sözlerle dolu itibarsız bir anayasanın aksine, Kırmızı Kitap son derece ciddidir ve ziyadesiyle ciddiye alınır. Herkese değil sadece iktidarın sahiplerine hitap eder. Dostluk, kardeşlik, eşitlik yerine iç/dış düşman, tehdit ve mücadeleden bahseder. İktidar savaşları Anayasa’dan ziyade Kırmızı Kitabı değiştirmek için verilir. “Gerici,” “yıkıcı,” “bölücü,” “paralel” akımlar ve bilumum yamuk yapılar bu kitapla terbiye ve tesviye edilir.
Kırmızı Kitaba girmek düşman ilan edilmek demek. Kimi dönemler askerler toplumun tamamını o kitaba koyar, kimi zamanlar bazı siviller başka sivilleri oraya koyar. Türkler Kürdleri, laikler dindarları, bir kısım dindarlar başka kısım dindarları… liste uzayıp gidebilir.
O zaman soru, bu gerçek Anayasa’da ne tür bir değişikliğin gerekli olduğudur. Oligarşiden demokrasiye geçiş için Kırmızı Kitab’ın içinin kitlelerle doldurulması gerekiyor. Kırmızı Kitap herkese hitap ettiğinde ve herkes ondan eşit ölçüde korktuğunda demokrasi gelecek.
Eskiden sadece bazıları herkesi kameraya alabiliyordu. Artık herkes herkesi kameraya alabiliyor. Görme, görülme tarafından tehdit edilmedikçe demokrasi gelmez. Herkes herkes için bir tehdit hâline gelmedikçe demokrasi gelmez. Herkes herkesi Kırmızı Kitaba sokmadıkça demokrasi gelmez. Amerikalıların Anayasalarındaki ilk değişiklik ifade hürriyetini garanti altına alırken, ikinci değişikliğin silah bulundurma hakkını garanti altına alıyor olması bir tesadüf değildir. Her bir yurttaş mikro bir devlet olmadıkça ve onun gibi egemen olmadıkça, demokrasi gelmez. Zira demokrasi korku üzerine bina edilmiş bir fazilet rejimidir.
Barış Süreci sureten ve retorikte bir kardeşlik ve birliği vurgularken gerçekte PKK şiddeti karşısında Türkiye Cumhuriyeti devletinin çaresiz kalmasıdır. Çünkü devletin malzemesi şiddettir. Ve sadece kendi nevinden olanı muhatap kabul eder.
Şiddet kabiliyeti ve tehdit potansiyeli halen kütlevi olarak bir veya birkaç grubun elinde olduğu için iktidar bir o yana bir bu yana akan tepsideki su gibidir. Herkesin herkes için bir tehdit hâline gelmesi gerekiyor. Herkesin herkese muhtaç hâle gelmesi gerekiyor. (Kaderin cilvesi: Daha düne kadar Kürdler üzerinde tahakküm kibri ile hareket edenler bugün Kürdlere muhtaç hâle geliyorlar.) Ne zaman ki kütlevi şiddet ve tehdit kabiliyeti iyice atomize olup bireyler seviyesinde herkese dağılır, işte o zaman demokrasiden sözedebiliriz. O zamana kadar ya çoğunluğun azınlığa baskısı ya da azınlığın çoğunluğa baskısıyla karşılaşacağız. Demokrasi, toplumdaki şiddet kabiliyeti olanların muhataplarına hükmedememe noktasında çareyi anlaşmada aramasıyla ortaya çıkar.
Bugün Türkiye’de daha yeni hukuk doğuyor. Öyle tepeden gelen soyut hukuk değil. Kanlı, canlı, ıstıraplı hakiki hukuk. Kutsallığı, ulaşılmasında ödenen bedellerle doğacak bir hukuk. Anayasa’da özgürlük tesellisi arayanlar bilin ki layık olduğunuz ve yönetildiğiniz gizli fiilî anayasanız Kırmızı Kitap’tır. Kırmızı Kitabın içine herkesi sokup onu açık ve meşru Anayasa’ya dönüştürmek ise sizi demokrasiye götürecek yoldur.
Dindarlık ve ahlak arasındaki bağ ve buna dair hüsnuzan iktidar katlarında realpolitik kayalara çarpıp paramparça oldu. Bencillikler çırılçıplak hâlleriyle görünür oldu. Hak hırsızlıklarına örtü hâline gelen dindarlık, din kardeşliği gibi kutsal tütsülerin dumanı dağılıyor. Gerçekçi bir hukuk ve yüzleşme için dibi ha bulduk ha bulacağız. İşte oradan gerçek bir Anayasa doğacak.
BİR JESTİN ANATOMİSİ:
Kral kendi çıplaklığı ortaya çıkmasın diye tevazudan sorumlu memuruna emirle zırhlı kürk giydiriyor. Ortaya garip iki sonuç çıkıyor: “Ye kral ye” ve “kürk çıplak!”
Twitter: @mucahitbilici