
Kremlinoloji
Türkiye’den uzak birkaç haftadan sonra, bir haber kanalındaki tartışma programında, “ayı fıkrası” anlatarak “siyasi analiz” yapan “uzman kişiyi” görünce hem sinirlendim, hem de gülmekten kendimi alamadım.
Bu “uzmanın” tek vasfı ve “başarısı”, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışman kadrosu içinde yer almış olmaktı. Bir süre önce, zat-ı şahanelerine bir uçakta denk gelmiş ve devlet kasasından “Business Class” uçmanın yüzüne yansıyan müthiş keyif ve kıvanç ifadesine tanık olmuştum, bu “tamah” hâli de beni çok eğlendirmişti.
Bu gibi çok “uzman” var siyasetin başkenti Ankara ve medyanın başkenti İstanbul’da. “Boş işler uzmanları” da diyebiliriz kendilerine. Ne gazetecilik ne de siyasetle ciddi bir ilgileri, bilgileri var; bu alanlarda dişe dokunur bir çalışmaları da.
Ama bir meziyetleri var. Erdoğan’ın çevresinde bulunmuş olmak, onun “yıldız tozuna” bulanmak.
Bir süre üst düzey danışmanlık görevleri yürüttükten sonra “içeriden bilgi veren derin kulaklar” olarak bürokrasi veya medyaya “atanıyorlar”. Veya tam tersi, medyadaki “derin kulaklar”, milletvekili veya danışman olarak karşımıza çıkıyor.
Bu devridaim, aslında Erdoğan’ın kurduğu başarılı bir “geri dönüşüm zinciri”. Sadık kimse çöpe gitmiyor, geri dönüşümle AKP zincirinde halka olmayı sürdürerek, her yeni görevle yeniden doğuyor.
Erdoğan’ın kendisi de, bir konuşmasında, üç dönem kuralı üzerinden “geri dönüşüm zincirini” şöyle açıklamıştı:
“Üç dönem kuralı, bir kişinin siyasi yaşamının bitmesi değildir. Üç dönem kuralı sadece parlamentoya girişle alakalı üç dönem arka arkaya görev yapmışsa sonra tekrar parlamentoya girme şartını getiren bir anlayıştır. Partinin kurullarında görev yapabilirsin, STK’larda görev yapabilirsin. Partinin verdiği görevleri yapabilirsin, bu siyaset değil mi? Bu da siyaset. Biz eğer milletvekili olarak görüyorsak bu çok büyük bir hırstır. Bunu frenlememiz lazım. Arkadan genç kuşaklar geliyor, zemin hazırlamamız lazım.”
Erdoğan’a yakın, daha doğrusu yakın olduğu varsayılan medyatik “uzmanlar”, aslında Türkiye’nin esiri hâline geldiği bir psikolojinin sonucunda bu kadar “önemli” addediliyorlar.
Bu psikoloji, Soğuk Savaş döneminin “Kremlinoloji” tutkusuna benziyor.
2009’daki bir yazımda şöyle yazmıştım:
“(H)âlâ dudak okuyarak, ‘kim kime gülümsedi, kim nerede nasıl durdu, kim kimin elini sıktı, sıkarken nereye baktı, kaşı gözü nasıl oynadı’ analizleri yaparak, yüz ifadelerini, (çoğu, üstelik de, berbat bir Türkçe ile kaleme alınan) resmî açıklamalarda kullanılan kelimeleri hatta virgülleri yorumlamaya saatler, günler, yıllar harcayarak, tüm bunlarda bir derinlik, bir mana arayarak asker-sivil ilişkilerinin durumunu tahmin etmeye çalışan ‘Kremlinologlarla’ dolu bir politik ortamın içinde değil miyiz?
Bir not olarak, Soğuk Savaş döneminde, ABD’de ciddi bir akademik alan olarak ortaya çıkan Kremlinoloji, kapalı kutu Kremlin’in dışarı yansıyabilen yüzünü analiz etmek için Zbigniew Brzezinski’den Condoleezza Rice’a nesiller boyu uzman yetiştirmişti.”
2000’lerde kullanılan “askerî vesayet” kavramının yanlışlığını, bu satırların hâlâ geçerliliğini koruması gösteriyor. Genelkurmay açıklamaları gitti, yerine Başbakan, Cumhurbaşkanı açıklamaları geldi sadece.
Yapısal olarak 2000’den 2015’e hiçbir şey değişmedi.
Bugün Hakan Fidan’ın neden ve nasıl MİT Müsteşarlığı’ndan istifa ettiğini anlayabilmek için, medyada yorum üzerine yorum yapılıyor. Ve aslında, Erdoğan dışında işin içyüzünü kimse bilemiyor. Hattâ Fidan’ın kendisi bile, “asıl planı” bilmiyor olabilir.
Ne var ki, marazi bir merak ve tutkuyla, Erdoğan’ın beynini okumaya ve Davutoğlu’ndan bakanlara, kimin ne hesabı olduğu anlamaya çalışacağız. Çünkü, medya da, “yandaş” veya değil, ezici bir çoğunlukla bu oyunun gönüllü parçası.
“Bizans oyunları”, “Saray entrikaları” da, bu toprakların en şevkle sahip çıkılan mirasları. Yalnız dolap çevirmenin adı, “algı operasyonu” oldu; onu da yapanlar bugünün saraylıları.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: