
Krizden fırsat çıkar mı
Tarhan Erdem 30 Nisan tarihli yazısında çok önemi bir meseleye dikkat çekiyor ve bu durum karşısında sessiz kalanları eleştiriyordu. “Dikkat: Seçim Güvenliği Sarsılıyor” başlıklı yazısında Erdem, “Cumhurbaşkanının konuşmaları, ziyaretleri Anayasa ve seçim kanunlarına göre seçim sonucuna müessir olaylar ve durumlardır” uyarısında bulunuyordu.
Erdem, sadece YSK gibi kurumları bu kritik noktada tedbir almaya çağırmıyor. Siyasi partileri, basını, yani kamuoyunu da, 1960’lardan bu yana karnemizin iyi olduğu bir hususa sahip çıkmaya davet ediyor.
Bu tuhaflığa öncelikle AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Davutoğlu’nun ses çıkarması gerekmez mi? Şu anda kendisininkine paralel bir kampanya yürütülüyor. Bu sistem bu kadar baskıyı, bu kadar abanmayı kaldırmaz.
Önümüzde iki yol var: Sadece Erdoğan’ın (ve o ne isterse isteyen küçük bir azınlığın) istediği ama hiç kimseye yaramayacak olan, Türk Tipi Başkanlık Sistemi mi? Yoksa, son krizden ders alarak, sivil anayasa yapma yoluyla ülkemizi artık iyice belirginleşen yüklerden kurtarmak mı? Davutoğlu’nun ve tüm Türkiye’nin çıkarı ikincidedir.
AK Partililerin bu herkesin kazanabileceği seçeneğe yönelmelerine dair ümidim var mı? Bugüne kadar çok olumlu işaretler alamadık. Bu gelenekte maalesef liderin otoritesine ses çıkaramama alışkanlığı var. Liderlerine “yanlış yaptın, orada dur” diyemeyen sağ partiler, ülkeyi çıkmaza sokup duruyorlar. Artık bu tavırlarını sorgulamaları gerekiyor.
AK Parti kurulurken, parti içi demokrasi vaadinde bulunanlar kimlerdi? 2002’den sonraki İlk Meclis Grubu seçimlerinde Ertuğrul Yalçınbayır’ın karşısına Erdoğan’ın adayı konulduğunda, bunu dinlemeyip Yalçınbayır’ı seçenler, aslında neye tepkilerini göstermişlerdi? Maalesef 2000’lerin başındaki bu refleks korunamadı ve Erdoğan, 2003 yılına gelindiğinde partinin tüm iplerini eline aldı.
AK Partililer, 2012 Anayasası’nın görünüşte güç getirici ama uzun vadede güç sahibini tüketen yönlerini törpüleme refleksi gösterebilirler mi? Bu sistem onlara güç getirdi sanıyor olabilirler ama “kontrolsüz gücün güç olmadığını” anlamaları gerekmiyor mu?
Geçenlerde Taner Yıldız, “HDP barajı geçemeyecek inşallah” türünden laflar ediyordu. Taner Bey, adaletsiz bir barajdan medet umduğunun farkında bile görünmüyordu. Haksızca elde edilen 60’a yakın vekille iktidar olmayı “güç” sanıyordu.
Bu türden tilki tuzaklarının tilkiyi de tuzağa düşürebileceğini bu seçimde görecek miyiz? Bu türden barajlar ve baskılar HDP’nin yüzde 10 kapısına dayanmasını engelleyemedi. Taner Bey’in güç sandığı şey, yani yüzde 10’a sığınma refleksi, aslında ahlaki üstünlüğü HDP’ye veriyor.
HDP barajı aşarsa, bunu AK Parti’den ve demokrat çevrelerden aldığı ödünç oylarla yapacak. İşte ahlak sahiplerinin tilkiyi kendi tuzağına düşürmeleri de böylece mümkün olacak.
Öteden beri mağduriyet söylemini pek seven AK Partililer, aynı durumda kendileri olsalardı ne derlerdi? Düşünün, Milli Görüş’ten gelen bir parti, adım adım yüzde 10’a dayansaydı ve sonunda bunu aşacak noktaya gelseydi, hareket mensupları ne derlerdi? “İlahi adalet tecelli ediyor” derlerdi.
Şimdi AK Partililer, reel politiğe öylesine gömülmüşler ki, onları bu uykudan uyandırmak gerekiyor. Bunu da toplum yapabilir. Sadece sandık yapabilir.
Ama sandığın sonucu ne olursa olsun, kesin olan bir şey var: Türkiye bugünkü gibi yönetilemez. Bundan ders çıkarıp sivil anayasa için gerekirse kendi taleplerinden taviz verecek esnekliği gösterebilenler, işte geleceğin Türkiye’sinde onların imzası olacak.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: