Pazar , 31 Mayıs 2015
Anasayfa » Yazarlar » Kur’an’a mızrak saplamak
Kur’an’a mızrak saplamak

Kur’an’a mızrak saplamak

 

 

Kur’an’ın bugünlerde seçim meydanlarında toplumu kutuplaştırmanın ve mezhep ayrımcılığının malzemesi olarak kullanıldığını, kendisinden olmayanı ve destek vermeyeni tahkir edip dışlamanın aracı olarak suiistimal edildiğini görünce, Muaviye ile Amr b. As’ın “Hakem Olayı”ndaki ‘oyunları’ aklıma geldi…

Son yıllarda ülke geçmişinde görülmemiş bazı siyasi gelişmeler, Türkiye müslümanları için çok öğretici oldu; kendi yaşadığımız olayların tarihteki izdüşümlerini ayrı bir dikkatle okuduğumuz için, şimdi tarihin farklı ayrıntıları daha çok dikkat çekmeye başladı.

Yakın zamana dek muhafazakâr- dindarların önemli bir kısmı, hem tarihte hem de Türkiye’de yaşanan siyasi gelişmeleri, bir “iman ile küfür mücadelesi” veya başka bir ifadeyle, “mü’minler ile kâfirlerin çatışması” olarak ‘okuyorlardı’. Tarihte bu “mücadele” ile ilişkisi kurulamayan gelişmeler ikincil konulardı; bazılarının “hikmeti” anlaşılamadığı için üzerinde kafa yorulması da abes idi.

Bilhassa ‘içeriye dönük’ sorunların masaya yatırılması rahatsız ediciydi. Bunun öncelikli nedeni, tarihteki çoğu unsura bir şekilde ‘kutsallık’ zırhının giydirilmiş olmasıydı; Asr-ı Saadet kutsaldı, Sahabe kutsaldı, Osmanlı kutsaldı…

Böyle bir okuma, yani şimdiyi ve tarihi hep iman ile küfrün mücadelesi olarak görme yanlışı, başka bazı tarihî gerçekleri ya hiç görmeme hatasına yol açtı, ya da öğrenilmiş olsa bile yorumlanmamış, sorgulanmamış ve cevaplanmamış hâlde bıraktı.

O yüzden, İslam’ın ilk dört halifesinden üçünün, yani Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin katillerinin müslümanlar olduğu gerçeği ya bilinmez, ya da nedenleri üzerine kafa yorulmaz.

Sünni İslam’ın dört büyük fıkıh mezhebinden Hanefilik’in kurucusu Ebu Hanife, belli bir dönemden itibaren derslerinde Abbasilerin bazı tutumlarını eleştirdiği, ihtilalcilere destek olduğu ve son olarak da Abbasi halifesi Mansur’un kendisine sunduğu kadılık teklifini reddettiği için ömrünün son yıllarını Bağdat’ta hapishanede, işkence altında geçirmiştir. İslam’ın muhalefet anlayışı açısından bu olay üzerine düşünülmez.

Hanbeli mezhebinin kurucusu Ahmed bin Hanbel, Abbasi halifeleri Me’mun, Mu’tasım ve Vasik’in benimsediği ve baskı ile kabul ettirmeye çalıştığı “Kur’an’ın mahluk olduğu” fikrine karşı mücadele yürütmüş, devletin benimsediği resmi din anlayışı ve yorumu ile zıt düştüğü için başta hapis cezası olmak üzere çeşitli işkencelere ve mahrumiyetlere maruz bırakılmış, iki buçuk yıl civarında süren bu işkencelerden sonra serbest bırakıldıysa da hep gözaltında tutulmuştur; sonuçları tartışılmaz.

Hz. Ali ile Hz. Aişe’nin Cemel vakasında karşı karşıya gelmesi ve bu savaşta on bin civarında müslümanın ölmesi konuşulmaz, sorgulanmaz. Benzer şekilde, Hz. Ali ile Muaviye’nin Sıffin’de karşı karşıya gelmesinin sonucunda yetmiş bin civarında müslümanın ölmesi de, Sahabeye laf gelir ve bazı “kutsalların” sorgulanmasının kapısı açılır endişesiyle masaya yatırılmaz.

Bu gibi raflarda bekleyen gerçeklerden biri de, Muaviye’nin, yazının başında bahsettiğim din istismarı örneği. Sıffin vakasında savaşı kaybetmek üzere olduğunu anlayan Muaviye, savaşı durdurup hileyle zaman kazanmak ve Hz. Ali taraftarlarını kendi yanına/ fikrine çekmek amacıyla mızraklarını Kur’an sayfalarına saplayıp havaya kaldırarak, “Kur’an’ın hakemliğine başvuralım” teklifinde bulunur; bu yolla dini ve Kur’an’ı siyasi oyunlarına alet eder.

Muaviye’nin yaptığına anlam veremeyip, “Bir müslüman Kur’an’ı kendi şahsi ve siyasi menfaati için nasıl istismar edebilir ki?” diyen ve ‘mecburen’ hikmet arayanlar için bugünlerde meydanlarda ‘kullanılan’ Kur’an, çaresiz bir şekilde elde sallanırken, tarihi daha iyi anlamak için gayet net cevaplar sunuyor…

[email protected]

Twitter: @emrahce

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

Etiketler:

Hakkında Emrah Çelik

Emrah Çelik