
La bu Demirtaş size ne etti
Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı ve hepimizin gözlerinin içine bakarak şu yemini etti:
“… ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
Erdoğan’ın içinde şeref ve namus kelimeleri geçen bu yeminini ciddiye aldık elbette.
Fakat seçimler yaklaştıkça 12 Eylül mirası yüzde 10 barajının getirdiği ilginç bir sonuçla karşılaştık ve durum değişti.
HDP barajı geçtiği takdirde AKP ilk kez yenilecek.
Seçimlerden birinci parti olarak çıksa dahi hükümeti kurmaya, istediği yasaları rahatlıkla geçirmeye ve en önemlisi Anayasa’yı veya rejimi değiştirmeye gücü yetmeyecek.
Hâl böyle olunca Erdoğan önce yeminini sonra insani değerlerini bir kenara koyarak açtı ağzını yumdu gözünü.
Ağır bir itham olarak değerlendirmeyin, söylemlerinden örnekler vereyim:
“Diyaneti kaldırmaktan bahsediyor. Bakıyorsunuz Kudüs, ‘Yahudilerindir’ diyor. Bakıyorsunuz, ‘Taksim bizim Kâbemizdir’ diyor. Bunlar rotayı şaşırmışlar. Bunlar istikameti şaşırmışlar. Bu millet Kâbe’sinin neresi olduğunu gayet iyi biliyor ve ben inanıyorum ki Taksim’i Kâbe olarak gösterenlere 7 Haziran’da Kâbe’nin neresi olduğunu gösterecektir.”
“Dağa götürülen çocukları için eylem yapan anneler hakaret ediyorlar. Bu anneler ‘İstihbaratın verdiği ücret karşılığında yapıyor’ dedi. Sen kendin satılmış olabilirsin ama bu anneler öyle değil bilesin.”
“Birileri çıkmış ne diyor: ‘Artık tek adamsın, yanında kimse yok.’ Ya bunlar çok zavallı. Ya ben Cumhurun başkanıyım. Ben bu milletin başkanıyım. Büyüklerimizin güzel bir lafı var, çok güzel bir laf, ‘kendini bil, haddini bil, neslini bil’.”
“Sen ancak olsan olsan kendisi Zaza, ama benim Kürt kardeşlerimi aldatıyor. Bu ithal aday yerli değildir. Milli değildir, ülkesine milletine yabancı bir adaydır.”
“Dağlardaki kamplarda elimizdeki belgeler; bunlar Zerdüşt dininin eğitimini veriyorlar. Bir oyuna geldik bir daha aynı oyuna gelmeyelim.”
“Diyanet’i kaldıracağız diyorlar. Ne yaptı sana Diyanet? Diyanet Başkanı Mercedes’i vermiş, bilsem derdim ki ‘Mehmet Hocam sen ne yapıyorsun’. Senin bindiğin aracın fiyatı ne ya? Ya bunlar şaklaban ya.”
“HDP’nin belediyelerini gezin; pislikten, çöplükten, susuzluktan geçemezsiniz.”
Erdoğan, tarafsızlığı geçtik, nefret söylemini aşan bu ifadeleri kullanınca AKP kurmayları ve medyası durur mu?
Hadi birkaç veciz cümle daha örnek vereyim:
Ahmet Davutoğlu:
“Artık ona ‘Selahattin’ demeyeceğim neden demeyeceğim ‘Selahattin’ ismi bize Selahattin Eyyübi’yi hatırlatıyor. O ise Kudüs’ü Yahudilerin kutsal mekânı diyor cahil cahil… Selahattin adından utan, Kudüs bizim kutsal mekânımızdır.”
“O zaman Selahattin Demirtaş da İngiliz ve Fransız emperyalizminin kuklasıdır, sömürgesidir.”
Melih Gökçek:
“Camilerinizi yakıp yıkan PKK’lıların içindeki Ermenilere (HDP) oy mu vereceksiniz?”
Güneş Gazetesi:
“İsrail ve Paralel Yapı ittifakına Selahattin Demirtaş da katıldı.”
Yeni Akit:
“Köln’deki kahvaltıda gazetecilerle buluşan Demirtaş, 3 kat domuz pastırması yerken Diyanet’in kaldırılmasını istiyor.”
Yani son toplamda memlekette 4-5 milyon oy potansiyeli olan bir partinin Eş Başkanı “satılmış, şaklaban, zavallı, terörist, nesli belirsiz, Zaza, yalancı, pis, hain, Zerdüşt, ithal, İngiliz kuklası, sömürge, cahil, Ermeni, İsrail ajanı, Cemaat Abi’si, Paralel eleman, domuz pastırması hastası, münafık” olarak anılıyor.
Selahattin Demirtaş’ın gerçek suçu ise kendilerine dayatılan baraj restini görerek “seni başkan yaptırmayacağız” demesi olsa gerek.
Cumhurbaşkanı’nın tarafsız olmadığı bir ortamda benim gazeteciliğimden de tarafsızlık beklemeyin derim.
Umarım Demirtaş dediğini yapar da o lafları yedirir hepsine…
Çünkü, her şeyi geçtim, insanlık onuruna layık olmak bunu gerektiriyor.
Twitter:@haykobagdat
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: