
Levent Gültekin, Hidayet Karaca…
Dünkü manşetimizde ibretlik tabloyu hepiniz görmüşünüzdür. Gazetemizin yazıişleri Sermaye Piyasası Kurulu’nun gönderdiği müfettişler tarafından işgal edildi.
Taraf’ın hesaplarını denetlemeye gelmişlermiş. Ama nedense muhasebe bölümü yerine yazıişlerinde konuşlanmayı tercih ettiler. Çünkü hepimiz biliyoruz ki esas maksat başka: Yakın tarihimizin en kritik genel seçimleri öncesinde gücün önünde boyun eğmeyen bizleri, gazetemizi susturmak sindirmek. Basın Konseyi’nin dün ifade ettiği gibi “Bu apaçık bir sansürdür. İfade özgürlüğüne, haber alma hakkına açık tehdittir”.
Gözlerimizi bir de Silivri Cezaevi’ne çevirelim. 14 Aralık tarihinden beri Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca orada tutuklu bulunuyor. Ortada henüz bir iddianame yok. Karaca Samanyolu TV’de 2009 yılında yayınlan “Tek Türkiye” dizisinin bölümündeki senaryodan dolayı “terör örgütü kurmak ve yönetmekle” suçlanıyor. Buna göre Gülen Cemaati’yle bağlantılı bazı polisler sözkonusu bölümdeki repliklere yerleştirilen şifreli talimatlar üzerine El Kaide’ye yakın olduğu iddia edilen “Tahşiye Örgütü”ne operasyon düzenlemişler. Soruşturma dosyasında yer alan “deliller” arasında Karaca ile Fethullah Gülen arasında yapıldığı iddia edilen bir telefon konuşması yer alıyor. Konuşmanın hangi nedenlerden ve kimler tarafından kaydedildiği belli değil. İçeriği deseniz muallâk. Üstelik konuşma 2013’te yapılmış. Ama “talimatlar” dizinin 2009 yılında yayınlanan bölümünde veriliyor. Yani Hidayet Bey dört yıl sonra aldığı emirleri önce rüyasında filan gördü ve hemen harekete geçti. Altıncı his buna denir herhâlde.
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı da aynı soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştı. Yoğun tepkilerin ardından özgürlüğüne kavuşmuştu. Peki, Karaca neden hapiste hâlâ? Tutuklu yargılanmasını gerektiren bir durum mu var? Adam kendi ayağıyla Emniyet’e gitmiş, ifade vermişti. Nedenini Samanyolu TV’nin Ankara temsilcisi Abdullah Abdülkadiroğlu’na sordum. Cevabı şöyle oldu: “Bildiğiniz gibi televizyon gazetelerden çok daha geniş bir kitleye ulaşıp etkiliyor. Dolaysıyla Karaca üzerinden diğer kanallara gözdağı verilmek isteniyor.” Bilinmez ama şurası açık. Cemaat medyası dışında Karaca’nın durumunu dert edinen yok. Nedenini tahmin etmek zor değil. Karaca Cemaat’in geçmiş sicili yüzünden hak ettiği ilgiyi görmüyor.
Bakınız medya bu hafta bir “kurban” daha verdi. Son dönemde pırıltılı ve cesur çıkışlarıyla medyada starlaşan Levent Gültekin’den söz ediyorum. Gazeteciler.com sitesindeki köşesini kapatmak zorunda kaldı. Nedenlerini sitenin sahibi Hadi Özışık kendince anlatmaya gayret etti. Gültekin de bir şeyler karaladı. Ama kimse ikna olmadı. Çünkü iktidarın İslami ekolden yani kendi içlerinden çıkan yazardan ne denli rahatsızlık duyduğu biliniyordu.
Dün Hadi Özışık aradı. Cumhurbaşkanı’nın Levent’in gidişiyle “asla ve katta” ilgisi olmadığını ifade etti. Levent’i sorun edenlerin Erdoğan’ın etrafındaki “Pargalılar” olduğunu savundu. Ve ekledi: “Takriben dört yıl önce Levent’in kellesini ilk isteyen taraf Cemaat’ti. Cemaat’i çok eleştiriyordu. Cemaat’ten bazı isimler Levent’i göndermem gerektiğini söylüyorlardı.” Dün bahsi geçen isimlerden birini aradım. “Bazı arkadaşlar” konusunda “sohbet” edildiğini ama Levent’in kovulması için baskı yaptıklarının “tamamıyla yalan” olduğunu belirtti.
Ancak Nedim’le Ahmet’in başına gelenlere bakıldığında bu iddiaların doğru olma ihtimali bir hayli yüksek; Gültekin’in iktidar baskısı yüzünden ayrılmak zorunda kalmış olmasının da… Hadi Özışık’ın tek kazancı medya sitlerinden elde ettiği reklam gelirleri. Holding sahibi medya patronlarına kıyasla çok iyi direndi doğrusu. Bunu anlamanız için Gültekin’in yazı arşivine bir göz atmanız yeter.
Olağanüstü günlerden geçiyoruz. “Geçmişte sen de şunu yapmıştın” demek yerine biz gazeteciler hiçbir zaman olmadığı kadar birbirimize sahip çıkmalıyız. Ama özeleştiriden de asla sakınmamalıyız. Bu bizi küçültmez tam aksine yüceltir.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: