
Meksika tipi başkan…
Başkanlık sistemi tartışmaları, bütün bir gündemin ilk sırasındaki yerini koruyor.
Öyle ki yeni anayasa tartışmaların olsun, Kürt sorununun çözümü olsun, seçimler olsun artık bunlardan daha fazla “başkanlık sistemi” tartışmaları bunların yerini almış görünüyor.
Erdoğan ve AKP sözcüleri ısrarla başkanlık sistemi tartışmalarını gündemde tutmak için çok özel bir siyasi gayret gösteriyorlar.
Bu gayretlerin içinde ise öne başkanlık sisteminin “her derde deva” olacağı vurgusu çıkarılarak sistemin faydaları üzerine nutuklar atılıyor.
Peki, Erdoğan başkanlık sistemini neden bu kadar çok istiyor.
Bu soruya kendisi ve AKP sözcüleri “yönetimde iki başlılığın ortada kaldırılması ve karar alma süreçlerinin hızlandırılması” diye cevap veriyorlar.
Hemen şimdiki duruma baktığımızda soruyoruz; yönetimde iki başlılık mı var?
Kararlar gerek Meclis’ten, gerek hükümetten ve gerekse de saraydan geç mi çıkıyor? Baktığımızda bunların hiçbirini göremiyoruz.
Yani yönetim fiiliyatta tek başlı olduğu gibi kararlar da oldukça hızlı veriliyor ve alınıyor.
O zaman sorun ne? Sorun, seçimlerde önce yeni anayasa için Meclis’te gerekli olan çoğunluğu elde etmek yeni anayasa içinde başkanlık sistemini getirmek ve devlet sisteminin tepesine tek adam olarak çöreklenmekten ibaret gözüküyor.
Ayrıca Erdoğan başkanlık sistemi tartışmalarında hiçbir şekilde devlet içindeki kuvvetlerin ayrılığından ve aralarında kurulacak olan denge ve denetleme sisteminin nasıl olacağından hiç bahsetmiyor.
Bu nedenle muhalefetin “tek adam diktatörlüğü istiyor” itirazlarına karşı ise “seçimle gelen diktatör olur mu” diyerek demagojik cevaplar veriyor.
Herhalde seçimle gelen diktatörlerin olduğu bir tarihi unutmamızı istiyor.
Velhasıl bu tartışma Türkiye’nin gündemini kendi öneminden daha fazla meşgul etmeye devam ettiriliyor.
Çünkü diğer sorunların öne çıkması bu şekilde önlenmiş oluyor.
Yeni anayasanın içeriği ne olacak, Kürt sorununun çözümünde on maddelik mutabakatın müzakereleri ne zaman başlayacak ve akıbeti ne olacak, AB ile tıkanmış olan müzakerelerin önü nasıl açılacak gibi demokratikleşme sorunları görüşüleceğine, başkanlık sistemi tartışmaları Erdoğan için daha “dişine göre” bir tartışma alanı oluşturuyor.
Ne tükenen Ortadoğu siyaseti, ne de Türkiye’nin dünyaya kapanması umurunda oluyor.
Ne işsizlik, ne iş cinayetleri, ne yoksullaşma ve ne de hayat pahallığı gündemine giriyor.
Varsa yoksa başkan olmak istiyor.
Benim tahminim Erdoğan Türk tipi başkanlığa uygun olan geniş yetkilerle donatılmış Meksika tipi bir başkanlık sistemi istiyor.
Meksika tipi başkanlık sistemi şöyle:
–Başkanlar tek turlu seçimle halk tarafından seçiliyor. Hangi aday daha fazla oy alırsa başkan o kişi oluyor.
–Başkan altı yıllık dönem için seçiliyor. Bir daha seçilme şansı yok. (Buraya bir dönem daha ilave yapabilir.)
–Başkan yardımcısı ve başbakan bu sistemde yok. Neredeyse tüm yetkiler başkanda toplanıyor.
–Başkanın bakanları, Anayasa Mahkemesi yargıçlarını, başsavcıyı, emniyet genel müdürünü, kuvvet komutanlarını ve büyükelçileri atama yetkisi var.
–Meclisin kabul ettiği yasaları hattâ bütçeyi veto edebiliyor, meclise yasa tasarısı sunabiliyor.
–Partili başkan, üç yılda bir yapılan seçimlerinde adayları belirleyebiliyor. Kendisinden sonra istediği kişiyi aday gösterme hakkı var.
–Savaş ve barışa karar verebiliyor, milletlerarası anlaşmaları müzakere yetkisi mecliste değil başkanda.
Erdoğan bu sistemdeki bazı yetkileri zaten kullanıyor.
Ve Türkiye’nin demokrasi karnesi giderek kötüleşiyor.
Bir de bu yetkilerin tamamını kullandığında nasıl bir Türkiye ile karşılaşacağımızı düşünmek bile istemiyorum.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: