Pazar , 31 Mayıs 2015
Anasayfa » Yazarlar » Merkeziyetçiysen AB’ye giremezsin!
Merkeziyetçiysen AB’ye giremezsin!

Merkeziyetçiysen AB’ye giremezsin!

Hafta başında GYV Abant Platformu’nun düzenlediği, tartışma konusu “Ademimerkeziyet ve Yerinden Yönetim” olan Taksim Buluşması’na ben de katıldım.

 

Nazik daveti için Genel Sekreter Sayın İbrahim Anlı’ya teşekkür ederim.

 

Konuşmacılardan biri de, tıpkı benim gençliğimin okunmadan solcu olunamayan yastık altı kitaplarından sayılan Pulitzer’in “Felsefenin Başlangıç İlkeleri” ile “Felsefenin Temel İlkeleri” o gün için ne idi ise, kendi konusundaki yalınlığıyla âdetâ bugün için de o olan “Ademimerkeziyet El Kitabı”ndan özet sunan değerli dostum Cengiz Aktar’dı.

 

Okumayanlara salık veririm.

 

Ademimerkeziyet, bu ülke insanının pek bilmediği, o yüzden de çoğu sorununu neden çözemediğini kavrayamadığı temel bir meselesidir.

 

Oysa hâlen ısrarla sürdürdüğümüz Merkeziyetçilik, ileri toplumlar bakımından, artık dünyanın gerisinde kalmış insan gruplarına yaraşan bir yönetim şekli olarak tanımlanmaktadır.

 

Esasen, ister merkezî ister ademimerkezî olsun, zaten her ikisinde de aşağı yukarı benzer organ ve kurumlar vardır; şu farkla ki, birinde, alınan kararlara çok yoğun bir şekilde halkın doğrudan katılımı sözkonusudur.

 

Galiba sorun da buradadır!

 

Halkına güvenmeyen ve onu hâlâ kul olarak gören buyurgan merkeziyetçiliğe aslında yönetim demek bile yanlıştır.

 

Nasıl bir demokrasi ise, artık iyice soyutlaşmış; ele avuca gelmeyen ve söz geçirilemeyen, geçmişin krallıklarından bile beter hükümranlıktaki bu merkeziyetçi yapının ne halkına saygısı vardır, ne de faydası!

 

Gündelik yaşamına, mahallesine, sokağına, semtine, bağına bahçesine ancak kendisinin karışacağını; ona sorulmadan hiçbir şey yapılamayacağını bilse insanlar, devletin bu zorba şekline katlanırlar mıydı?

 

Çocuklarını okuttukları okullara, velilerin oluşturduğu Genel Kurul Üyeleri olarak katılsalar ve okulları yönetecek Yönetim Kurullarını kendileri seçseler, hattâ seçilseler; merkezî idareye yaranmak için atmayacakları takla kalmayan vali, kaymakam, milli eğitim ya da okul müdürü gibi hizmetlilere kalkıp meselâ sicil verseler, şimdiki gibi onların önünde ceket iliklerler miydi?

 

Ama bilmiyorlar!

 

Ademimerkezîleşmeyi bölünmek sanıyorlar.

 

Böyle giderse; eğer yerinden yönetim esaslarını bir an önce hayata geçiremezlerse, asıl o zaman bölüneceklerini göremiyorlar.

 

Örneğin Kürt sorunu bu açıdan bir sebep değil, bir sonuç.

 

İlk tepkisel sorunun Kürt yurttaşların ihtiyaçlarından gelmesi, Türkiye’nin “yerinden yönetim” konusundaki duyarsızlığı; yara hâlini alması ise, bu konudaki aymazlığı yüzündendir.

 

Problem sadece Kürtler ölçeğinde değil, tüm ülke çapında ve o boyutlardadır.

 

Ne ki Kürtlerin sorun ettikleri şeyler, ancak ırksal çözümlerle karşılanacak gibi düşünülmeye başlanmıştır.

 

Bu nedenledir ki Kürtler, paradoksal bir şekilde, hem ademimerkezîleşme konusunda öncü rol oynamışlar; ama hem de bunu aşmak suretiyle milliyetçi ve ayrılıkçı bir çizgide evrildikleri için aynı zamanda ademimerkezîleşmenin önünü tıkayan bir engele de dönüşmüşlerdir.

 

Gerek Erdoğan iktidarının, gerekse Öcalan ayrılıkçılığının yanlış politikaları, yerindenlik sorunlarını derinleştirmiş; milliyetçileşme, giderek bütün taraflar bakımından yükselen bir değer hâlini almıştır.

 

Merkeziyetçi karakterdeki bu iki tarafın yapacağı görüşmeler, bölücü mahiyette olmaktan öteye gidemez.

 

Hâlbuki hiçbir etmen bu ülkeye, merkezden yönetmeye kalkmak kadar zarar veremez.

 

Despotluğun nüvesi de zaten merkezîliktir.

 

Yeryüzü yönetsel anlamda olabildiğince yerelleşirken, bizim buralarda bütün karar süreçlerini tek kişide toplama gayretlerini bir meziyetmiş gibi sunma cüreti, toplumumuzun çağın ne denli gerisinde kaldığına ve siyaset yapan aktörlerin de ne ölçüde gelecek inşa edebileceklerine hüzünlü bir örnek teşkil eder.

 

[email protected]

twitter@cinarnamik

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

Etiketler:

Hakkında Namık Çınar

Namık Çınar
1949'da Tekirdağ'da doğdu. İlkokuldan sonra Selimiye Askeri Ortaokulu, Erzincan ve Kuleli Askeri Liseleri, Kara Harp Okulu ve Piyade Okulu'nda okudu. 12 Mart'ta teğmenken komünistlikle suçlanarak ordudan atıldı. Hakkında ceza davası açıldı. Genelkurmay Askeri Mahkemesinde yargılanıp aklanınca TSK’ya yeniden döndü. Fakat 12 Eylül rejiminin baskısıyla yüzbaşı iken istifa ederek ordudan tekrar ayrıldı. Ticaret yaptı. Subayken bir ara 'Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde okudu. Halen 'İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi' öğrencisidir. Beş yıldır da TARAF'ta yazıyor, bağımsız bir yazar olarak birikimlerini bir görev bilinciyle aktarıyor.