
Muhabbet
Tezgâhta tümüyle ikram olarak sunulan simitlerin tükenmişliğini temizlik emekçisinin yüzüne haykıran bir adamla aynı uçakta uçacağımı idrakle başladım 1 Mayıs’ıma. Yetmedi, hiç yetmiyor zaten. Ülkemin yönetiminin en tepesindekinin, Cumhurbaşkanı’nın, uğruna en az 650 bin ağacın kesileceği, 1 milyon 855 bin ağacın da taşınacağı bir havalimanını, “söke söke bitireceği” sözleriyle tamamladım.
Böyle bir dünyada var olmaktan hicap duyanlara bir çağrım var:
Malumunuz. Bizans ve Osmanlı’dan kalma haritalar ve belgelerde izini sürdüğümüz; bağcılık, zeytincilik, arıcılık, veterinerlik, dalyanlar ve çok daha fazlası dâhil olmak üzere tüm tarımsal bilgiye, atmosfer olaylarını, gök ve yerküreye ait bilgiyi de katarak kucaklayan 10. yüzyılın muazzam kaynağı Geoponica’da da üretimi listelenmiş 1500 yıllık bostanlarımız var! Bu bostanlar, yani Yedikule Bostanları, bir süredir kanayan yara, gönlümüzde.
1500 yıllık mazisiyle bu tarım alanlarının emekçileri, yani bostancılar, bir vakitler Rum’muş, sonra Makedon olmuş, Arnavut olmuş. Şimdilerde Kastamonulular’dan oluşuyor. Tanımıyoruz, pek. Oysa belki de semt pazarından aldığınız pazı, onlardan geldi tezgâha!
İşledikleri toprak, yani hayatın asıl emekçisi tabiat ana, varlığımızın yegâne teminatı. Onu da tanıdığımız şüpheli!
Miras su kuyuları, kanallar ve setlerin yanı sıra “tava sulama” yönteminin de hâlâ kullanıldığı bostanların tabiat anayı iyi, temiz ve adil işlemek adına fevkalade değerli bir etüd alanı olduğu da aşikâr. Gidip hiç ders çalışmıyoruz!
Evet, üretim ihtiyaçlar dâhilinde değişmiş, bostancılar ürünlerini sattıkları kabzımalların taleplerine cevap verebilmek adına tohumlarını Eminönü’nden alır hâle gelmiş olabilirler… ancak, kültür hâlâ yaşıyor. Bizi biz yapan gıdanın teminatı da o kültür. Fikrimiz yok!
Yedikule Bostanları’nın, 2013 Temmuz’unda tanık olduğumuz türde bir hoyratlıkla yok edilmesi ise, an meselesi. Seçim döneminde gürültü çıkartmamak asıl olandır. Biliyor ve bekliyoruz, ne zaman yeniden gelecek iş makineleri diye. Bu arada, oysa, tanımak, öğrenmek, etüd etmek yani bostanlarla, bostancılarla muhabbeti geliştirmek… hepimizin aciliyeti olmalı. Zira tanımadıkça, öğrenmedikçe, etüd etmedikçe, yani muhabbet etmedikçe bizler de hoyratlaşıyoruz.
Bu sebeple, diyorum ki, kalkın gelin.
Haftaya bir muhabbet başlatalım, İstanbul’un Marul Bayramı’nı kutlayalım. Kutlayalım ki üreticisiyle, ürünüyle, mahallesi ve yaşayanları ile bir bölgenin coğrafyasını tanıyalım. Zira verimli toprakların üzerine moloz döken, her köşe başında bulacağı simit için bir emekçiye sesini yükseltebilen, acısı ağır anaları yuhalatan, iki lafın başı “anasını…” diye konuşan, tüketen, yok eden hoyratlığı silmeye bir adımcık olsun daha yakın duralım.
Hep beraber.
Programın detayları için: http://goo.gl/VDG4mR
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: