
Ortadoğu Projesi
Üst üste yığılmış kitaplarımı düzene sokmaya çalışırken elime ince bir cilt değdi. Bir zaman önce Fransa’nın Türkiye Büyük Elçisi olan Eric Rouleau, Amerika’da çalışan bir akademik olan Abdul Aziz Said ile birlikte, Vision 2020 adını verdikleri, 2020’de Ortadoğu’da ne göreceğimizi kestirmeye çalışan bir kitap hazırlamışlardı. 2000’de yayımlamışlar. Burada benim de kısa bir yazım var. “Ne demişim?” diye baktım.
Böyle “yirmi yıl sonra”, “otuz yıl sonra” gibi geleceğe ilişkin “kehanet” yazıları sipariş edildiğinde, insan gönlünde aydınlık bir tasavvur yapma ihtiyacı duyar. Belli ki ben de bunu duymuşum. Ama nesnel durum da, öyle olumlu yorumlara pek imkân vermiyor. Bu ikisinin arasında kalıp biraz top çevirmişim: “Ortadoğu’da ‘gerçekçi’ ile ‘karamsar’ kelimeleri eşanlamlıdır” diye başlamışım; “Bunların [yani “iyi şeyler”] olması çok zor –ama mümkün, çünkü iyimser olmaya ihtiyacım var” diyerek bitirmişim. 2020’ye daha beş yılımız var. Var da, oraya vardığımızda yüzümüzde daha fazla gülücük olacağını sanmıyorum.
Saddam’ın Irak’ına Bush’un müdahalesinden sonra o zamanki Büyük Elçi Edelman bir grup insanı bir akşam bu konuları tartışmaya davet etmişti. Bush’un bir Ortadoğu Projesi vardı, lafı ediliyordu, ama ne olduğu pek belli değildi. Cumhuriyetçi’ydi Edelman, fikren pek anlaşmazdık, ama akıllı bir adamdı. “Yani Ortadoğu’da bir değişim olmamalı mı? Böyle mi kalmalı?” diye sordu. “Evet, böyle kalmalı,” diyecek halimiz yok elbette. Değişmeli. Ama nasıl? Zaten bunu sorunca kıyamet kopuyor.
Söz sırası bana gelince herhalde Edelman’ın pek hoşlanmayacağı bir şeyler söylemiştim. Amerika’nın, ama özellikle de Cumhuriyetçiler’in “unilateralism” derler, bir dış politika üslûbu vardır. Özetle “tek taraflı buyururlar”! “Bu olmaz, olmamalı,” dedim. “Emir vermeyin, nasihat alın. Müdahale ettiğiniz yerde kim kimdir, ne nedir, bilmezsiniz çok zaman. Gene de ortalığa düzen vermeye kalkarsınız. Bu bölgede böyle şeyler çok kötü teper” vb. Bu minval üzere bir şeyler söylediğimi hatırlıyorum.
Yakınlarda Libya’da, Mısır’da, Suriye’de olan ve olmakta devam eden kargaşaları 2000’de tahmin edebilmek mümkün müydü? Değildi. Nitekim o küçük kitabı oluşturan yazıların hiçbirinde yok bu tür “öngörü”ler.
Şimdi orada burada okuyoruz: Örneğin IŞİD’e katılan ve savaşan ve kafa kesen ve adam yakan militanların bayağı çoğunluğu Amerika’nın o sıralarda Irak’ta kurduğu hapishanelere rastgele tıktığı kimseler arasından yetişmiş. Guantanamo gibi daha “seçkin” yerler de var hesabın içinde.
Hani o kadın askerli fotoğrafları da hatırlıyoruz, değil mi? “Unilateral” bir eğitim vermişler. İşte size “Ortadoğu Projesi”.
“Irak ordusu” Tikrit’i IŞİD’den kurtarmış. Buna sevinecek bir günümüz ya oluyor, ya olmuyor. Çünkü ardından “kurtarıcı” Şiiler’in Sünni halkın evlerini yağmaladığı haberleri geliyor.
Suriye’de çatışma diyelim ki bugün durdu. Suriye’nin yeniden bir “ülke”ye, bir “toplum”a benzer bir kılığa girmesi kaç yıl alır?
Mısır’da kabul edilemez bir cunta yönetimi, paldır küldür “idam” hükümleri yağdırıyor. Ama bu kabul edilemez darbe kabul edilemez bir İhvan yönetimini devirmek üzere geldi. Hangisi “kurtaracak” Mısır’ı?
Libya?..
Elde var Tunus.
Ama orada da birileri müze basıyor, turist öldürüyor… Çünkü Tunus’un ulusal gelirinin yüzde on beş kadarı turizmden geliyor. Tunus’ta da var, “radikal İslâmcılar”, şu anda iktidardan uzaklaştırılmış olsalar da.
Ortadoğu bitmeyen bir kâbus gibi. İnsan uyandığını sanıyor bazen; meğer o da kâbusun parçasıymış.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: