Çarşamba , 3 Haziran 2015
Anasayfa » Yazarlar » Ortadoğu’da aktörlükten dublörlüğe
Ortadoğu’da aktörlükten dublörlüğe

Ortadoğu’da aktörlükten dublörlüğe

Ne zaman Türkiye’nin Ortadoğu’daki dış politikası veya politikasızlığı konusu açılsa, hükümet yanlılarının öne sürdüğü bir tez var. Bu teze göre Ortadoğu’da etkin olmak için elini taşın altına koymak gerekiyor. Bu yaklaşıma göre Türkiye sözü geçen bir ülke olmak istiyorsa sürekli değişen ortaklıklara hazırlıklı olmak zorunda. Kendi içinde tutarsızlıklarla yüklü bu tanımın neresinden tutsanız dökülüyor.

Ülkelerin dış politikadaki etkinliğini belirleyen üç temel öge var. Birincisi uluslararası sistem, ikincisi bölgesel politikalar ve üçüncüsü ulusal politika. Bu üç öge eşliğinde Ortadoğu politikamızın tutumunu çok ayrıntıya girmeden inceleyelim.

Uluslararası sistem son on yılda büyük bir dönüşümden geçiyor. ABD’nin küresel politikaya olan etkisi görece olarak azalırken, oluşan boşluğu yükselen bölgesel güçler doldurmaya çalışıyor. Rusya’nın son dönemde Avrasya’daki yayılmacı- savunmacı dış politikasını bu şekilde görebiliriz. Benzer şekilde Çin’in Doğu Asya’da kendine yeni hareket alanı yaratmaya çalışması, Brezilya’nın Güney Amerika’nın ana ekonomik gücü olma yolunda attığı adımlar bu sürecin işareti. Davutoğlu denetimindeki Türk dış politikası ise benzer bir hareket alanını kendi yakın çevresinde oluşturmak istedi son on yılda. Küresel ölçekte bir oyuncu olamayan Türkiye bölgesel ölçekte de bir oyuncu olmayı başaramadı.

Bölgesel politikalar Ortadoğu’da özellikle Arap Baharı devrimleri sonrasında oluşan siyasi boşluk Davutoğlu ekibinin stratejik derinlik rüyasını test etmek için biçilmiş bir kaftandı adeta. Ne var ki ideolojik saplantılarından kurtulamayan AKP ekibi Müslüman Kardeşler’e, ısrarla yanlış ata oynayarak ülkenin son 90 yılda tarafsızlık temelinde oluşturmuş olduğu bölgede var olan iki gramlık saygınlığını da bir anda çöpe atmış oldu. Fay hatları kırılırken doğru tarafta olduğuna inanan Davutoğlu büyük yanılgısının hâlâ farkına varabilmiş değil. Sünni kampına demir atan Davutoğlu Türkiye’si ne yazık ki Yemen örneğinde görüldüğü gibi Suudi Arabistan’ın üçüncü sınıf yancısı rolünü oynamaktan ileri gidemiyor.

Gelelim ulusal politikaya. Son dönemde televizyon dizileri olsun, Cumhurbaşkanı’nın konuşmaları olsun, AKP kurmaylarının kongrelerde sarf ettikleri sözler olsun, sürekli bir restorasyon- eskiye dönüş vurgusu göze çarpıyor. Burada ulusal politika dâhilinde yurttaşlara hiçbir zaman olmamış bir rüya pazarlanmaya çalışıyor. Erdoğan’ın halifeliğinden tutun da Osmanlı geri dönsün diye yanıp tutuşan Arap kardeşlerimize kadar uzanan bu hayal yelpazesinde yer almayan tek şey Türkiye Cumhuriyeti. Osmanlı’nın hangi dönemine vurgu yapıldığı da belirsiz, yolsuzlukların arttığı Sultan Süleyman dönemi mi, alkol ve tütün düşmanı 4. Murat dönemi mi belirsiz.

Ne var ki Ortadoğu’da etkin bir oyuncu olmak için günümüz uluslararası sisteminde tarafsızlık, bölgesel denklemlerde uzlaşmacılık, ulusal politikalarda gerçekçiliğin esas olması gerekiyor. Hükümet hayal pazarlamaya o kadar alışmış durumdaki Suriye sınırının öte yanında dalgalanan IŞİD bayrağını görmezden gelebiliyor, Süleyman Şah’ın türbe naklinin başarı olduğunu söyleyebiliyor. Üstüne üstlük ABD-İran arasındaki olası bir anlaşma sonrası Türkiye kendini daha da büyük bir boşlukta bulabilir. Ama çok da önemi yok büyük usta İran’a da ağzının payını verdi zaten.

@UlasDogaEralp

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

Etiketler:

Hakkında Ulaş Doğa Eralp

Ulaş Doğa Eralp